Tam dört uzun yıl boyunca gözlerden uzak kalmayı başarmıştı. Adeta bir hayalet gibi kaybolmuş, izini bulmak neredeyse imkansız gibiydi. Ama adalet her zaman olduğu gibi, bu sefer de geç de olsa tecelli etti.
Mersin Emniyet Müdürlüğü ekipleri, hummalı bir çalışmanın ardından nihayet hedefine ulaştı. Öyle sıradan bir operasyon değildi bu - her detayı titizlikle planlanmış, her saniyesi heyecan dolu bir takip.
Uzun Kovalamacanın Son Perdesi
Şehrin kalabalık sokaklarında, sıradan bir güne benzeyen o an aslında hiç de sıradan değildi. Polis ekipleri aylardır üzerinde çalıştıkları operasyonu nihayet hayata geçiriyordu. Firari, tam da güvende olduğunu düşündüğü bir anda etrafı sarıldı.
Kaçmak için fırsat kolladı belki, kim bilir? Ama artık çok geçti. Elleri kelepçelenirken yüzündeki şaşkın ifade her şeyi anlatıyordu adeta.
50 Yıllık Hesaplaşma
Peki neydi bu kadar ağır bir cezaya neden olan? Zanlının üzerine yapışan toplam 50 yıl hapis cezası - bu, neredeyse bir ömür demek. İnsan düşünmeden edemiyor: Nasıl bir hayat yaşamıştı bu süre boyunca? Sürekli tetikte, sürekli korku içinde...
Polis kaynakları, zanlının yakalanması için gece gündüz demeden çalıştıklarını belirtiyor. "Böyle insanlar toplum için potansiyel tehdit oluşturuyor" diyor bir emniyet yetkilisi, yüzünde tatmin edici bir ifadeyle.
Adaletin Soğuk Yüzü
O anı düşünün: Dört yıl boyunca özgürce dolaşmış bir insan, aniden kendini polis aracının arka koltuğunda buluyor. Ne hissetmiştir acaba? Pişmanlık mı, yoksa sadece yakalanmış olmanın şoku mu?
Operasyon ekibindeki bir polis memuru, "Artık adalet yerini bulacak" diyor. Haklı da - çünkü kaçanın sonu yok. Er ya da geç, herkes hesabını veriyor.
Zanlı, sorgusunun ardından adliyeye sevk edildi. Şimdi o soğuk duvarlar arasında, gerçekten hak ettiği yeri bulacak. Toplum da bir nebze olsun rahat bir nefes alacak.
Bu olay aslında şunu gösteriyor: Türk polisi, suçluların peşini asla bırakmıyor. İster dört yıl, ister kırk yıl geçsin - adalet için beklemek değil, aramak önemli.