Diyarbakır'da tam otuz üç yıldır çözülemeyen bir gizem, bir ailenin yüreğinde kanayan yara olmaya devam ediyor. 1991 yılının o karanlık gününde, aileye "bebeğiniz öldü" denilmişti ama işin aslı hiç de öyle değildi. Daha doğrusu, kimse ne olduğunu tam olarak bilmiyor.
Olayın kahramanı -ya da mağduru diyelim- Hacire A. İnanmak güç ama kendisi tam otuz üç yıl boyunca ailesinden saklandı. Nasıl mı? Ailesine öldüğü söylenerek...
O Karanlık Günün Perde Arkası
1991 yılında Diyarbakır'da dünyaya gelen Hacire'nin hikayesi, doğduğu gün başlayan bir trajediye dönüşmüş. Ailesi, kızlarının doğumundan hemen sonra hastane yetkilileri tarafından acı bir haberle karşılaşmış: "Bebeğiniz hayatını kaybetti."
Ancak işin ilginç yanı, aileye cenazesi bile verilmemiş. "Cenaze işlemleri için nüfus müdürlüğüne gidin" denilerek başlarından savılmışlar. Oysa orada da hiçbir kayıt yokmuş. Ne ölüm, ne doğum, hiçbir şey!
33 Yıl Sonra Ortaya Çıkan Şok Gerçek
Yıllar geçmiş, aile bir şekilde hayata tutunmaya çalışmış. Ta ki geçtiğimiz günlerde Hacire'nin yaşadığı ortaya çıkana kadar. Meğerse küçük kız ölmemiş, başka bir aileye evlatlık verilmiş.
Olayın detayları tüyler ürpertici: Hacire, Diyarbakır Doğumevi'nde dünyaya geldikten sonra -nedense- ölü olarak kayıtlara geçirilmiş. Ama nasıl oluyorsa aynı beşikte yatan başka bir bebek gerçekten hayatını kaybetmiş. İşte bu karışıklık, otuz üç yıllık dramın başlangıcı olmuş.
Ailenin Bitmeyen Çilesi
Hacire'nin ablası Meral A., gözyaşları içinde anlatıyor: "Annem her anımızda onu anardı. 'Kızım öldü' dediler ama bize mezarını bile göstermediler. Cenazemiz yok, ölüm kaydımız yok, hiçbir şey yok!"
Aile yıllarca peşine düşmüş, her kapıyı çalmış. Nüfus müdürlüğü, hastane, savcılık... Hepsi eli boş çevirmiş. "Kayıp mı, ölü mü, diri mi?" Kimse net bir cevap verememiş.
Büyük Buluşma ve Yeni Soru İşaretleri
Geçen ay gerçekleşen buluşma ise hem sevinç hem de yeni sorular getirmiş. Hacire, şu an otuz üç yaşında ve kendi hayatını kurmuş. Ancak bu buluşma, adalet arayışının sonu değil, daha ziyade yeni bir başlangıcı olmuş.
Aile şimdi hukuk mücadelesi başlatmış durumda. "Nasıl olur da bir insan ölü olarak kaydedilir?" diye soruyorlar. Cevap ise hala yok.
Bu olay, sadece bir ailenin dramı değil aslında. Sistemdeki açıkların, insan hayatının nasıl bir kağıt parçasına indirgendiğinin de acı bir göstergesi. Diyarbakır'da başlayan bu hikaye, belki de Türkiye'nin dört bir yanında benzer acılar yaşandığının kanıtı.
Otuz üç yıl sonra buluşan kardeşler için yeni bir hayat başlarken, adalet arayışı ise tam gaz devam ediyor. Çünkü biliyorlar ki, gerçekler ortaya çıkmadıkça bu yara asla kapanmayacak.