
Gözlerinin içi gülüyordu o gece. Elleri kınalı, yüreği umut dolu... 3 aylık bebeğini karnında taşıyan Helin, hayatının en mutlu günlerinden birini yaşıyordu. Kim bilebilirdi ki bu kına gecesinin, bir vahşetin arifesi olduğunu?
Son görüntüler yürekleri dağlıyor. O masum gülüş, o heyecanlı bakışlar - hepsi birer birer donup kaldı fotoğraflarda. Sanki zaman, o mutlu anın üzerine çökmüş gibi.
Bir Kabusun Eşiğinde
Salondaki müzik, kahkahalar, şarkılar... Her şey o kadar normal görünüyordu ki. Helin, gelinliğini giyme hayalleri kurarken, belki de hiç farkında değildi yaklaşan tehlikenin. İnsanın içini acıtan bir ironi: Düğün telaşıyla geçen o son günler.
Komşular anlatıyor: "Çocuk gibi seviniyordu bebeği için. 'İki canlıyım' diye şakalaşırdı sürekli." İşte tam da bu yüzden daha da acıtıyor insanın içini bu vahşet. İki cana birden kıyılmıştı çünkü.
Sonun Başlangıcı
O geceden sonra her şey değişti. Kına gecesinin coşkusu, yerini korkunç bir sessizliğe bıraktı. Helin'in ailesi için artık düğün değil, bir cenaze telaşı vardı. Ve o minicik bebek, hiç doğmadan alındı bu dünyadan.
Uzmanların dediğine göre, hamile kadınlara yönelik şiddet vakaları son yıllarda adeta patlama yapmış. "Aile içi" denen o korkunç şiddet, en savunmasız anında yakalıyor kurbanlarını. Helin de bu korkunç istatistiğin bir parçası oldu ne yazık ki.
Şimdi geriye kalan, o kınalı ellerin fotoğrafları ve bitmeyen sorular: Neden? Niye? Neydi bu öfkenin sebebi? Cevaplar aranıyor, ama Helin'i geri getirmeyecek hiçbiri...