Olay yerinde kan donduracak bir sessizlik hakimdi. Serdar Öktem suikastının üzerinden geçen zaman, aslında hiçbir şeyin göründüğü gibi olmadığını gösteriyor. İşin iç yüzüne baktığınızda, karşınıza adeta bir gerilim filminden fırlamış sahneler çıkıyor.
Planları mükemmeldi - en azından öyle sanıyorlardı. Fakat hayatın beklenmedik sürprizleri onları hazırlıksız yakaladı. Hedefledikleri noktaya varamadılar, bu kesin. Peki ya sonrası?
İntikamın Soğuk Nefesi
Başarısızlıkla sonuçlanan bu karanlık girişimin ardından, faililerin zihninde yeni planlar filizlenmeye başladı. İntikam... Bu kelime adeta zihinlerine kazınmıştı. Ama nasıl?
İşte bu noktada devreye şaşırtıcı bir hamle girdi: Avukat seçimleri. Evet, yanlış duymadınız. Yargı sürecinde onları temsil edecek ismi belirlerken bile intikam duygusuyla hareket ettiler. Sanki hukuki bir stratejiden ziyade, kişisel bir hesabın peşindeydiler.
Perde Arkasındaki Oyun
Olayın detaylarına indiğinizde, her şeyin ne kadar ince hesaplandığını fark ediyorsunuz. Ama bazen en iyi hesaplar bile insan faktörünü unutuyor. Faililerin kurguladığı senaryo, gerçek hayatın sert yüzüne çarptı.
Şimdi düşünüyorum da - acaba nerede hata yaptılar? Planları neden istedikleri gibi gitmedi? Belki de hayat, onlara insan olmanın ne demek olduğunu hatırlatmak istedi.
Sonuçta, her şey toz pembe değil. Bazen gerçekler acıtıcı olabiliyor. Serdar Öktem vakasında yaşananlar da bunun kanıtı niteliğinde. İntikam hissiyle kıvranan bir zihnin neler yapabileceğini gösteriyor bize.
Avukat seçimindeki bu sıra dışı yaklaşım, aslında her şeyin kişiselleştiğinin bir göstergesi. Hukuk değil, duygular ön planda. Ve bu, durumun vahametini daha da artırıyor.