İstanbul'dan Sakarya'ya Uzanan Kanlı Hesaplaşma: Sosyal Medya Paylaşımları Dehşete Düşürdü!
Sosyal Medya Paylaşımlarıyla Dehşete Düşüren İnfaz

Öyle bir an yaşanıyor ki, nefesiniz kesiliyor adeta. İstanbul'un gürültüsünden uzakta, Sakarya'nın sakin ilçesi Akyazı'da, pazartesi gecesi yaşananlar, toplumun kanını dondurmayı başardı. İnsanın aklına takılıyor: Nefret bu kadar mı körüklenir?

Olay, saatlerin 23.00'ü gösterdiği bir vakitte meydana geldi. Bir anda patlayan silah sesleri, sessizliği paramparça etti. Kurban, 35 yaşındaki M.A. olarak bilinen bir erkek. Hayat, onun için o an bitiverdi. Soğuk metalin çıkardığı o ses, her şeyi sonlandırdı.

Saldırganın kimliği ise daha da ürpertici: M.Y., 36 yaşında. İddiaya göre, aralarında eskiye dayanan bir husumet varmış. Derinlerde bir yerde, belki de hiç beklenmedik bir anda patlak veren bu nefret, sonunu hazırlamış.

Sosyal Medyadan Gelen Karanlık İpuçları

Olay sonrası, M.Y.'nin sosyal medya hesapları adeta bir itirafnameye dönüştü. Paylaştığı görüntüler ve mesajlar, dehşetin boyutunu gözler önüne serdi. Bir insan, nasıl olur da bu kadar soğukkanlılıkla such bir eylemi belgeleyebilir? Akıl alır gibi değil.

Paylaşımlarında, "Hakkımı helal etmiyorum" gibi ifadeler kullanmış. Sanki bir intikam duygusuyla hareket ettiği her halinden belli. Polis, bu paylaşımları delil olarak kayıt altına aldı bile. Digital dünya, artık suçun en net tanığı haline geldi.

Kaçış ve Sonrasında Gelen Adalet

M.Y., olay yerinden hızla uzaklaştı. Bir süreliğine kayıplara karıştı. Ama modern çağda saklanmak o kadar kolay değil. Kameralar, telefon sinyalleri, tanıklar... Her şey bir araya geldi.

Sonunda, Sakarya Adliyesi'ne giderek teslim oldu. Orada, ifadesi alındı ve çıkarıldığı mahkemece tutuklanmasına karar verildi. Artık, adalet mekanizması işliyor. Geriye, cevaplanmayı bekleyen onlarca soru kalıyor.

Bu tür olaylar, toplumun kanayan yarası haline gelmiş durumda. Sosyal medyanın, nefret söylemini yaymak ve hatta suçu teşvik etmek için nasıl kullanılabildiğini bir kez daha görüyoruz. Belki de hepimizin, bir kez daha düşünmemiz gerekiyor: Nereye kadar?