
O gün her şey normal başlamıştı. Kim bilebilirdi ki bir babanın hayatının bir daha asla aynı olmayacağını? Zeynep Su'nun babası, o korkunç günü anlatırken sesi titriyor, adeta kelimeler boğazında düğümleniyordu. İlk kez konuşuyordu ve anlattıkları yürekleri burkuyordu.
"Kan izleri gördüm" diye fısıldadı, gözleri dolmuştu. "İki taşın arasındaydı... Öylece, oradaydı." O anı tekrar yaşamak ona neye mal oluyordu, tahmin etmek zor değil. Bir ebeveynin en korkunç kabusu, gerçeğe dönüşmüştü.
Adliye Koridorlarında Bir Baba
İstanbul Adliyesi'nin o soğuk, kalabalık koridorlarında kaybolmuş bir baba figürü. Ceketinin yakası hafifçe kalkık, yüzünde uykusuz gecelerin ağır izleri. Savcılık ifadesi için gelmişti ama aklı hâlâ o taşların arasında, kızının son anlarında olmalıydı. İnsanlar ona bakıp geçiyor, kimse o koridorda yürüyen acının büyüklüğünden habersizdi.
Basın mensupları etrafını sarmıştı, mikrofonlar uzatılmıştı. O ise kelimeleri seçerek, zorlukla konuşuyordu. Her cümle, yeni bir acıyı ortaya çıkarıyordu. "Ben onun babasıyım" dedi, "bu acıyı kimse anlayamaz". Haklıydı da.
Kayboluşun Ardındaki Sessizlik
Zeynep Su'nun kaybolduğu o ilk anlardan itibaren her şey bulanıklaşmıştı. Aile fertleri için zaman durmuş, her saniye bir işkenceye dönüşmüştü. Sonra o haber... ve ardından gelen o dehşet verici keşif.
Olay yeri incelemeleri, soruşturma süreci derken her detay daha da iç karartıcı hale geliyordu. Babası için ise gerçeklerle yüzleşmek, adeta bir kabusu gerçek hayatta yaşamak gibiydi. "Nasıl oldu?" sorusunun cevabı ise hâlâ bulunamadı.
Savcılık soruşturması devam ediyor, adalet tecelli etmeyi bekliyor. Bir aile ise parçalanmışlığın ortasında, cevaplar arıyor. Zeynep Su'nun hikayesi, aslında hepimizin içini acıtan bir trajedinin öyküsü. Ve bir babanın sözleriyle hafızalara kazınacak: "Kan izleri gördüm, 2 taşın arasındaydı."