O gün, İzmir'in o her zamanki hareketli caddesinde hayat normal akışında ilerliyordu. Ta ki o alçak saldırı her şeyi altüst edene kadar. Şimdi, o karanlık günün son kurbanı da toprağa verildi. Mehmet Ali Duran... İsmi bile yürekte bir sızı bırakıyor.
Hava ağır, yürekler daha da ağırdı. Cenaze namazı için toplanan kalabalık -kimisi hıçkırıklara boğulmuş, kimisi şaşkın- bir ve aynı acıyı paylaşıyordu adeta. Orada bulunanların anlattığına göre, dualar ve gözyaşları birbirine karışmıştı. İnsan, "Neden?" diye sormaktan kendini alamıyor doğrusu.
Bir Veda Töreninden Fazlası
Cenaze alayı mezarlığa doğru ilerlerken, sanki zaman donmuştu. Her adım, acının ağırlığını hissettiriyordu. Aile fertleri -özellikle eşi- ayakta duracak halde bile değildi. Komşular, dostlar, tanıdık tanımadık herkes yastaydı. Bu tür olaylar insanı düşündürüyor: Hayat ne kadar kırılgan aslında.
Mezar başındaki konuşmalar... Kelimeler yetmiyor bazen. Yetmiyor da ne yapalım, başka elimizden ne gelir ki? Dualar, Fatihalar, yürek burkan vedalar. Toprağa veriliş anı -o son an- belki de en zoruydu. İnsan orada, ölümün soğuk yüzünü bir kez daha görüyor.
Geride Kalanlar ve Açılan Yaralar
Mehmet Ali Duran geride sadece anılarını değil, derin bir boşluk bıraktı. Ailesi için artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak. Saldırının diğer kurbanları da unutulmadı bu süreçte - her biri ayrı bir hikaye, ayrı bir trajedi aslında.
Şu an İzmir'de insanlar sokaklarda daha tedirgin yürüyor. Güvenlik önlemleri artırılmış olsa da, o güven hissi bir türlü geri gelmiyor. Belki de zamanla... Ama bazı yaralar zamanla bile tam olarak iyileşmiyor, sadece hafifliyor.
Bu tür olaylar bize şunu hatırlatıyor: Hayat kısa, değerli anları kaçırmamak lazım. Bir de tabii -biraz naif gelecek belki- insan umudunu kaybetmemeli. Toplum olarak birbirimize kenetlenmekten, dayanışmaktan başka çaremiz yok çünkü.