Düşünün bir kere - sabahın erken saatleri, henüz güneş tam anlamıyla yüzünü göstermemişken, beton yığınları arasında yeni bir günün telaşı... İşte böyle bir sabah, Sancaktepe'deki bir inşaat şantiyesinde çalışan 60 yaşındaki Mehmet Yılmaz (isim değiştirilmiştir) için son sabah oldu. Hayat, bazen acımasız bir şakacı gibi, en beklenmedik anda vuruyor insanın yüzüne.
Olay, dün sabah saatlerinde meydana geldi - tam olarak ne olduğunu kimse anlamadan. Bir anlık dikkatsizlik mi, yoksa güvenlik önlemlerindeki eksiklik mi? Aslında bu sorunun cevabını hepimiz biliyoruz ama kabullenmek istemiyoruz galiba.
"Artık Yaşlı Denilecek Yaşta" Bir İşçinin Son Günü
Mehmet amca - evet, ona şantiyede herkes böyle hitap ediyordu - emeklilik hayalleri kurması gereken bir yaşta, hâlâ inşaat iskelelerinde ter döküyordu. Neden mi? Cevabı basit: Hayat pahalılığı, geçim derdi, belki de çocuklarına daha iyi bir gelecek bırakma telaşı. Kim bilir?
O sabah her şey normal başlamıştı aslında. Çay molası verilmiş, günün iş planı konuşulmuştu. Ama sonra... Sonrası bir anda oldu. Mehmet amca, yüksek bir kattan aşağı düşüverdi. İşte o an, her şey altüst oldu.
İlk Müdahale ve Kayıp
Olay yerine hemen 112 Acil Servis ekipleri sevk edildi - ama ne yazık ki... Bazen hayat filmlerdeki gibi değil işte. Doktorlar tüm müdahalelerine rağmen Mehmet amcayı kurtaramadı. Belki de en acı tarafı, bu tür haberleri artık olağan karşılıyor olmamız. Her gün bir başka iş cinayeti, bir başka yitip giden hayat.
Emniyet ekipleri olay yerinde inceleme yaparken, şantiyedeki diğer işçilerin yüzlerindeki o buruk ifade her şeyi anlatıyordu aslında. Kimi şaşkın, kimi öfke dolu, kimi de "sırada kim var" der gibi bakıyordu. İşte tam da bu noktada durup düşünmemiz gerekiyor: Bu sistem nereye kadar?
Rakamlar Değil, İnsan Hikayeleri
İstatistiklere bakarsanız, sadece bir sayı daha eklenmiş gibi görünebilir bu olay. Ama unutmayın ki her rakamın arkasında bir Mehmet amca, onun hayalleri, sevdikleri ve yarım kalan bir öykü var. İnşaat sektörü - evet, ülke ekonomisi için önemli ama insan hayatından daha değerli mi?
Şu soruyu sormadan edemiyor insan: Altmış yaşında bir adam neden hâlâ bu kadar riskli bir işte çalışmak zorunda? Cevabı basit aslında - hayat şartları. Ama bu basit cevap, içimizdeki yangını söndürmüyor.
- Güvenlik önlemleri yeterli miydi?
- Denetimler etkin şekilde yapılıyor mu?
- Yaşlı işçiler için özel çalışma koşulları sağlanıyor mu?
Bu sorular havada kalıyor, cevaplar ise hep erteleniyor. Sanki bir sonraki kazaya kadar unutulacakmış gibi...
Sonuç Yerine
Mehmet amcanın hikayesi aslında hepimizin hikayesi. Çalışmak, emek vermek, hayatta kalmaya çalışmak... Ama bunun bedeli hayat olmamalı. Belki de bu acı olay, hepimize şunu hatırlatır: İş güvenliği sadece kağıt üzerinde kalan bir prosedür değil, insan hayatının ta kendisidir.
Yarın sıra kimde? Bunu kimse bilemez. Ama bildiğimiz bir şey var: Her iş cinayeti önlenebilir bir trajedidir. Ve her trajedi, bizim ortak ayıbımızdır.