
Gökyüzü adeta yarılmıştı sanki. Missouri'nin o bildik sakin havası, yerini öfkeli bir fırtınaya bıraktığında kimse işlerin bu kadar ciddiye varacağını tahmin edemezdi herhalde. Yağmur değil, adeta bir nehir boşalıyordu üzerlerine.
Ve işte o gece, dört can suyun acımasız gücüne yenik düştü. İnsan "Neden?" diye sormadan edemiyor. Yetkililerin söylediğine göre, kurbanların araçlarıyla yola çıktıkları sırada sel sularına kapılmaları ölümlerine neden olmuş. Suyun gücü karşısında çelik yığınları da bir işe yaramıyor anlaşılan.
Kurtarma ekipleri o geceyi nasıl tarif ediyor biliyor musunuz? "Cehennemi andırıyordu" diyorlar. Siren sesleri, feryatlar, ve her yeri kaplayan o uğursuz su sesi... İnsanın tüylerini ürpertiyor gerçekten.
Felaketin Anatomisi: Rakamlarla Değil, Hikayelerle
Resmi açıklamalara göre -ki bazen bu rakamların ardındaki insan hikayelerini unutuyoruz- sadece bir bölgede 76'dan fazla kurtarma çağrısı yapılmış. Bu sayı bile durumun vahametini anlatmaya yetiyor aslında. Ama ben size sayılardan değil, insanlardan bahsetmek istiyorum.
Mesela, komşusunu kurtarmak için kendi hayatını riske atan o adam... Ya da evini sel basan ama ailesinin güvende olduğu için şükreden o anne... İşte felaketin gerçek yüzü bu hikayelerde saklı.
Uyarılar Yeterli Miydi?
Şimdi herkes aynı soruyu soruyor: "Bu felaket önlenebilir miydi?" Meteoroloji uyarılarını yapmış elbette - klasik devlet protokolü işte. Ama bazen uyarıların şiddeti, tehlikenin büyüklüğünü yansıtmıyor olabilir mi? İnsanlar "Aman canım, biraz yağmur işte" deyip geçiştirebiliyor çünkü.
Oysa o gece Missouri'de yaşanan, bildiğimiz yağmurdan çok daha fazlasıydı. Sanki doğa, "Ben hala buradayım" demek istemişti adeta.
Felaketin ardından bölge halkı toparlanmaya çalışıyor şimdi. Yıkılan hayatlar, zarar gören evler, kaybolan anılar... Toparlanmak kolay olmayacak. Ama şu bir gerçek ki, insan ruhunun dayanıklılığı her zaman sürprizlerle dolu. Belki de en büyük umut da burada yatıyor.