Gökyüzü aniden karardı, rüzgar adeta kükreye kükreye geldi. Akdeniz'in o bildik mavisi, yerini gri bir örtüye bıraktı bir anda. Ve ardından... Bardaktan boşanırcasına bir yağış.
Antalya'nın Demre ilçesi - orası özellikle mahvolmuş durumda. Sanki bir dev gelip seraların üzerine basmış gibi. Naylonlar paramparça, içerideki domates fideleri, biberler çamur içinde. Çiftçi Ahmet Amca'nın yüzündeki ifadeyi görseniz, içiniz parçalanır. "Otuz yıldır bu işi yapıyorum" diyor, "böylesini görmedim." Elleri titriyor, gözleri dolu dolu.
Mersin'de Durum Daha mı Kötü?
Mersin'in Silifke ilçesinde işler daha da vahim. Rüzgar o kadar şiddetli esmiş ki, bazı seraların iskelet sistemleri bile eğilmiş. Resmen çerçöp olmuşlar. Yağmur suları, yolları göle çevirmiş, ulaşım felç olmuş durumda.
Bir çiftçi kadın anlatıyor: "Sabah erkenden geldik, her yer su içinde. Aylarca emek verdik, hepsi boşa gitti." Sesindeki o kırgınlık, o yorgunluk - insanın yüreğini burkuyor doğrusu.
Peki Ya Altyapı?
Belediyeler seferber olmuş durumda tabii ki. Ekipler gece gündüz demeden çalışıyor. Ancak bazı bölgelerde su kanallarının tıkanması, sel baskınlarını daha da artırmış. İnsanlar evlerinde suyla boğuşmuş, araçlar mahsur kalmış.
İlginçtir, bu fırtına aslında meteorolojinin tahmin ettiği bir durumdu. Ama kimse bu kadar şiddetli olacağını beklememişti herhalde. İklim değişikliği denen şey artık kapımızda değil, içimizde adeta.
Uzmanlar uyarıyor: "Bu tür ani hava olayları artık daha sık yaşanacak." Çiftçilerin buna hazırlıklı olması gerekiyor. Belki de sera yapım tekniklerini gözden geçirmenin zamanı gelmiştir.
Şimdi bölgede temizlik ve onarım çalışmaları sürüyor. Ama asıl soru şu: Bir sonraki fırtınaya kadar her şey yoluna girebilecek mi? Çiftçilerin yaraları sarılabilecek mi? Bunu zaman gösterecek.
Bir de şu var - bu hava olayları bize bir şey mi anlatmaya çalışıyor acaba? Doğa, adeta "Ben hala buradayım" diye haykırıyor gibi.