O an geldiğinde her şey bir anda altüst oldu. Yer, adeta nefesini tutmuş gibiydi - sonra o korkunç sarsıntı başladı. İnsanlar ne yapacaklarını şaşırmıştı, tıpkı her depremde olduğu gibi.
Ve işte o görüntüler... Pencereden dışarı çıkmaya çalışan bir vatandaş. Çığlıklar, o anki çaresizliğin en saf ifadesiydi belki de. "Aman tanrım, düşüyor her şey!" diye bağırıyordu, sesindeki o titreme hâlâ kulaklarımda.
Panik Bulaşıcı Bir Hastalık Gibi Yayılıyor
Deprem anında yaşanan o ilk şok... İnsan beyni böyle anlarda garip tepkiler veriyor. Mantıklı düşünmek neredeyse imkansızlaşıyor. Pencereden atlamak mantıklı mı? Kesinlikle hayır! Ama o an, o panik hali insana en mantıksız şeyleri yaptırabiliyor.
Uzmanlar defalarca söylüyor: "Deprem anında sakın pencereden atlamayın!" Peki neden hala bu tür görüntülerle karşılaşıyoruz? Belki de içgüdülerimiz bizi yanıltıyor. Ya da belki de eğitim eksikliği...
Peki Doğrusu Ne?
Şu basit kuralları hatırlayalım:
- Çök, kapan, tutun - evet, o ünlü üçlü
- Pencerelerden ve dış duvarlardan uzak dur
- Asansörleri asla kullanma
- Sağlam bir masa veya sıranın yanına geç
Ama işte mesele şu: Teoride hepimiz biliyoruz bunları. O korkunç an geldiğinde ise beyin donuyor. Adeta bir film şeridi gibi geçiyor her şey gözlerinizin önünden.
Bu görüntüler bize bir kez daha hatırlatıyor - deprem değil, panik öldürür. Evet, klişe bir söz ama ne kadar doğru. O penceredeki insanın yaşadığı korkuyu düşünün bir an. Her şey saniyeler içinde olup bitiyor.
Belki de asıl soru şu: Biz bu ülkede depremle yaşamayı gerçekten öğrendik mi? Yoksa her depremde aynı hataları tekrar tekrar mı yapıyoruz? Cevap üzücü ama sanırım ikincisi.
Bu görüntüler -o çığlıklar, o panik- aslında hepimize bir uyarı. Hazırlıksız yakalanmanın ne demek olduğunu gösteriyor. Ve şunu fark ettim: Deprem dediğimiz şey sadece yer sarsıntısı değil, aynı zamanda bir zihin sınavı.
Bir dahaki sefere -ki mutlaka olacak- daha hazırlıklı olabilecek miyiz? Umarım evet. Çünkü pencereler hayat kurtarmak için değil, sadece dışarıyı görmek için var.