O gün her şey sıradan bir sabah gibi başlamıştı. Ta ki Esenyurt'taki o korkunç an gelene kadar. Bir servis minibüsü, daha sonra anlaşılacağı üzere fren sistemindeki bir arıza nedeniyle kontrolden çıktı ve adeta bir canavara dönüştü.
O anları görenlerin anlattıkları, insanın tüylerini diken diken ediyor. Birdenbire gelen bir gürültü, ardından çığlıklar... Ve sonra o unutulması imkansız sahne: Bir anne, kendi canından çok sevdiği evladını kurtarmak için son bir hamle yapıyor ama ne yazık ki...
"Oğlum Nerede?" Çığlıkları Havayı Yardı
Olay yerine ilk ulaşanlar, annenin son sözlerini duyduklarında adeta donup kalmışlar. "Oğlum nerede?" diye haykırışı, orada bulunan herkesin yüreğini burktu. İnsan, böyle anlarda aciz kalıyor gerçekten.
Ambulanslar olay yerine zamanında ulaştı ama ne yazık ki anne için artık çok geçti. Oğlu ise hemen hastaneye kaldırıldı ve yoğun bakıma alındı. Doktorlar, hayati tehlikesinin devam ettiğini söylüyorlar - Allah'tan umut kesilmez tabii ki.
Göz Göre Göre Gelen Felaket
Olayın tanıklarından biri, hala olanları sindirememiş görünüyor. "Daha dün komşumuzla kahve içmiştik," diyor gözleri dolu dolu, "şimdi ise..." Devam edemiyor, sesi titriyor. İnsanın içi acıyor gerçekten.
Minibüs şoförü ifadesinde frenlerin tutmadığını iddia etse de, yetkililer kapsamlı bir soruşturma başlattı. Zaten bu tür olaylarda hep aynı hikaye - fren tutmadı, sistem arızalandı... Peki ya önlemler? Kim düşünüyor ki bunları?
Mahalle sakinleri ise uzun süredir bu bölgedeki trafik tehlikesine dikkat çekiyorlarmış. "Kaç kere şikayet ettik," diye anlatıyor yaşlı bir amca, "ama kimse dinlemiyor ki!" Bu kadar çok şikayet varken neden önlem alınmaz, insan gerçekten anlamakta zorlanıyor.
Bu acı olay, aslında hepimizin göz ardı ettiği bir gerçeği bir kez daha hatırlattı: Hayat bir anda değişebilir. Bugün gülüşürken, yarın... Neyse, fazla derinlere dalmanın anlamı yok.
Küçük çocuğun durumu ise hala kritik. Mahalledeki herkes dualarını eksik etmiyor. Umarım en kısa sürede iyileşir de, bu acıya bir nebze olsun merhem olur.