
Tam da günün yorgunluğunu atmaya hazırlandığımız bir akşamüstü, yerin dibinden gelen o tanıdık ama bir o kadar da ürpertici uğultuyla irkildik yeniden. Evet, yine o eski dostumuz(!) deprem, bu kez rotasını Mardin ve Balıkesir'e çevirmişti.
AFAD'ın rakamlarına göre, saatler 16:34'ü gösterdiğinde Mardin-Midyat'ın zemininde 3.0 büyüklüğünde bir sarsıntı kaydedildi. Derinlik mi? Tam 7.0 kilometre. Öyle yüzeyden fırlayan bir sarsıntı değil yani, yerin epeyce altından gelen bir uyarı gibiydi.
Ama olay bununla bitmedi! Neredeyse aynı sıralarda, Balıkesir-Gönen'de de yerler oynamaya başladı. Kandilli'nin dediğine bakılırsa 3.4 büyüklüğündeydi bu sarsıntı. AFAD ise daha mütevazı bir rakam verdi: 3.2. Kim haklı bilinmez ama her iki kurumun da ortaklaştığı nokta, derinliğin 6.9 km olduğuydu.
Peki bu rakamlar ne anlama geliyor?
Şimdi, '3.0-3.4 büyüklüğünde deprem olmuş' deyip geçmeyin. Evet, büyük yıkımlara yol açacak seviyeler değil bunlar. Ama hiçbiri 'önemsiz' sayılamayacak kadar ciddi aslında. Özellikle de sismik hareketliliğin yoğun olduğu bölgelerde...
Uzmanlar (ki onların her dediğine de inanmamak lazım bazen) bu tür orta şiddetteki depremleri, yer kabuğundaki stresin doğal boşalımı olarak yorumluyorlar. Yani 'küçük depremler büyüklerin önünü keser' teorisi hala geçerli mi, tartışılır. Ama şu kesin: Her sarsıntı, bize o görkemli dağların altında neler döndüğünü hatırlatmaya yetiyor.
Mardin ve Balıkesir'deki bu ikili deprem, aslında Türkiye'nin ne kadar 'canlı' bir coğrafyada olduğunun da bir göstergesi. Sanki toprak altında devasa bir canlı uyanıyor ve ara sıra esniyor gibi. Ve bizler de onun sırtında dengede durmaya çalışıyoruz.
Şimdilik ciddi bir hasar veya can kaybı bildirilmedi. Ama şunu unutmayalım: Deprem değil, hazırlıksız olmak öldürür. Bu küçük sarsıntılar, bize 'acaba evim ne kadar güvenli?' sorusunu sormak için bir fırsat aslında.
Son söz? Türkiye deprem gerçeğiyle yaşamaya alışmalı. Belki de alıştık zaten. Ama asla normalleştirmemeliyiz. Çünkü doğa bize her zaman 'küçük' mesajlar göndermiyor maalesef...