Akşamın o dingin vaktinde, tam herkes günün yorgunluğunu atmaya hazırlanırken, İstanbul aniden titremeye başladı. Öyle böyle değil, hissedilir derecede bir sarsıntıydı bu. İnsanlar ne olduğunu anlamaya çalışırken, birkaç saniye süren o anlar sanki saatlerce sürmüş gibi geldi.
Boğaziçi Üniversitesi Kandilli Rasathanesi hemen devreye girdi - ki zaten onlar olmasa kim neyin ne olduğunu anlayacak? Açıklama geldi: Marmara Denizi'nde, Silivri açıklarında merkez üssüyle 4.7 büyüklüğünde bir deprem. Derinlik mi? 7.3 kilometre. Yani oldukça sığ sayılır.
Paniğe Gerek Yok Ama Tedbiri de Elden Bırakmayın
Şimdi diyeceksiniz ki "4.7'den ne olacak?" Haklısınız da, İstanbul'da yaşayan bilir - bu şehirde her deprem ayrı bir tedirginlik yaratıyor. Özellikle de 1999'u yaşayanlar için... Neyse ki bu seferki ciddi bir hasara yol açmadı. Ama şunu unutmayalım: Küçük depremler büyüklerin habercisi olabilir mi? Kimse kesin konuşamaz ama işte o ihtimal bile insanın içini ürpertiyor.
AFAD'dan gelen açıklamalar rahatlatıcıydı en azından. Can kaybı yok, mal kaybı yok. Fakat yine de vatandaşlar tedirgin - haklılar da. Deprem deyip geçmemek lazım, bu coğrafyada yaşamanın bedeli işte.
Peki Ya Sonrası?
Sosyal medya zaten deprem olduğu anda çıldırmıştı bile. Herkes aynı anda paylaşıyor, soruyor, endişeleniyor. Normal tabii, hepimiz insanız sonuçta. Ama şu var: Resmi kurumların açıklamalarını takip etmek en doğrusu. Kulaktan dolma bilgilere itibar etmemek gerek.
Uzmanlar diyor ki: Deprem öncesi, sırası ve sonrasında ne yapacağımızı bilmek zorundayız. Hazırlıklı olmak, evdeki eşyaları sabitlemek, acil durum çantası bulundurmak... Bunlar klişe gibi gelse de hayat kurtarıyor. İstanbul'da yaşayan biri olarak söylüyorum - bizim için deprem bir gerçek, hazırlıksız yakalanmak ise lüks değil.
Bu arada sarsıntının ardından hayat normale döndü. İstanbul yine o koşuşturmacasına, o karmaşasına geri döndü. Ama o birkaç saniyelik titreme, hepimize yeniden hatırlattı: Doğa ana her an bizden hesap sorabilir. Hazırlıklı olmakta fayda var.