
Olay, insan ilişkilerinin ne denli beklenmedik sonuçlar doğurabileceğini gösteren türden. Her şey, iki arkadaş arasında patlak veren ve kontrol edilemeyen bir tartışmayla başladı. Öfke, o an için her şeyi bulandırmıştı.
Sonrası? Sonrası inanması güç bir sahne. Tartıştığı arkadaşını etkisiz hale getirdi, onu bağladı ve bir odaya kilitledi. Kapıyı kilitlerkenki o ses, mağdur için özgürlüğün son anlamına geliyordu. Dakikalar saatlere dönüştü.
Mahkeme Süreci ve İlk Karar
Olay yargıya intikal ettiğinde, mahkeme süreci başladı. Sanık, 'kasten yaralama' ve 'kişiyi hürriyetinden yoksun kılma' suçlamalarıyla yargılandı. Deliller, tanık ifadeleri… Hepsi masaya yatırıldı. Sonuçta, mahkeme sanığı suçlu buldu ve toplam 2 yıl 1 ay hapis cezasına çarptırdı. Fakat iş burada bitmedi. Hüküm, Yargıtay’ın denetimine gidecekti.
Yargıtay'ın Bomba Gibi Değerlendirmesi
Yargıtay 3. Ceza Dairesi, dosyayı incelerken çok kritik bir ayrıntıya odaklandı: Sanığın eylemlerinin mağdur üzerindeki etkisi. Daire, sanığın mağduru bağlayıp odaya kilitlemesinin, onun vücut dokunulmazlığını ihlal etmenin çok ötesinde, ağır bir özgürlük kaybı yaşattığını vurguladı. Bu, basit bir tartışmanın çok ötesinde, planlı gibi görünen bir eylemdi.
Yargıtay savcısı da aynı minvalde görüş bildirdi. Sanığın cezasının onanması gerektiğini, zira bu eylemlerin toplumdaki temel güven duygusunu zedelediğini ifade etti. Nihayetinde, Yargıtay Dairesi, yerel mahkemenin verdiği cezayı oy birliğiyle onadı. Karar, artık kesinleşti.
Peki bu karar ne anlama geliyor? Hukuk çevreleri, Yargıtay'ın bu kararıyla, kişi özgürlüğüne yönelik ihlallerin asla hafife alınmayacak ciddi suçlar olduğunu bir kez daha tüm Türkiye'ye ilan ettiğini düşünüyor. Öfke, hiçbir zaman birini bağlayıp kilitlemek için geçerli bir mazeret olamaz. Yargıtay da zaten bunu teyit etti.