İstanbul'un kalbi Fatih'te, sıradan bir gün, sıradan bir otobüs seferi hiç de planlanmayan bir senaryoya sahne oldu. Her şey, normal bir seyir halindeyken aniden patlak verdi. Otobüs şoförü ile bir yolcu arasında, belki de en ufak bir iletişim hatasından kaynaklanan gerginlik, göz açıp kapayıncaya kadar kontrolden çıktı.
Önce yüksek sesler, sonra itişmeler... İnsan sinirinin ne kadar ince bir tel olduğunu bir kez daha hatırlatan o anlarda, içerideki diğer yolcular neye uğradıklarını şaşırdı. Kimi çığlık attı, kimi kenara çekilmeye çalıştı. Ortam bir anda gerilim sinyalleri vermeye başladı.
Olay yerine hızla intikal eden güvenlik görevlileri, durumu sakinleştirmek için önce sözlü uyarılarda bulundu. Ama öfke o kadar büyümüştü ki, klasik yöntemler işe yaramadı. İşte o kritik anda, görevli ne yazık ki en son başvurulacak yönteme başvurmak zorunda kaldı: biber gazı. İçerisi bir anda dumana kesildi, öksürük sesleri ortalığı kapladı. Gözler yandı, nefes almak zorlaştı. O anları cep telefonu kamerasıyla kaydeden bir yolcu, tüm bu kaosu belgeledi.
Peki bu kadar basit bir şey nasıl oldu da bu raddeye geldi? Aslında cevabı çok basit: kontrol edilemeyen öfke. Toplu taşıma, hepimizin mecburi olarak bir arada bulunduğu, sabrın ve anlayışın en çok ihtiyaç duyulduğu yerlerden biri. Ama maalesef bazen en ufak bir kıvılcım, her şeyi altüst edebiliyor.
Olayla ilgili soruşturma derhal başlatıldı. Hem şoför hem de yolcu hakkında gerekli adli işlemlerin yapıldığı öğrenildi. İETT yetkilileri, konuya ilişkin bir açıklama yaparak, personel ve yolcu güvenliğinin her şeyden önce geldiğini, bu tür olayların asla kabul edilemez olduğunu vurguladı. Ama iş işten geçmişti bir kere.
Bu olay, aslında hepimize toplu yaşam alanlarında nasıl davranmamız gerektiği konusunda bir kez daha düşünme fırsatı verdi. Unutmayalım, bir anlık öfke, geri dönüşü olmayan sonuçlara yol açabilir. Neyse ki bu sefer can kaybı yaşanmadı, ama bir dahaki sefere aynı şansı bulamayabiliriz.
