Gecenin karanlığında bir mahalle uyumuyordu. Tam üç gün, tam üç gece... Sanki bir gerilim filminden fırlamışçasına, herkes diken üstündeydi. Pencerelerde kaygılı bakışlar, duvar diplerinde gölgeler... Kimse ne olduğunu tam olarak anlamamıştı ama içlerinde bir his, bir şeylerin ters gittiğini söylüyordu.
İlk gece en zoruydu belki de. İnsanlar pijamalarıyla, üstlerine bir şeyler alıp dışarı fırlamışlardı. Kimi elinde sopayla, kimi sadece merakla... "Bu saatte ne arıyorlar burada?" diye mırıldanan yaşlı teyzenin sesi hâlâ kulaklarda.
Gecenin Gizemli Misafirleri
Her şey Çarşamba akşamı başladı. Normalde sakin olan sokaklarda garip hareketlilik vardı. Araba farı sanılan ışıklar aslında... Neydi o ışıklar? Kimdi o insanlar? Mahalleli toplanıp konuştu ve ortak bir karar aldı: Nöbetleşe bekleyeceklerdi.
Genç-yaşlı demediler. Öğrencisiyle, emeklisiyle, ev hanımıyla... Hepsi sırayla nöbet tuttu. Gündüz normal hayatlarına devam ettiler ama geceleri tam bir dayanışma örneği sergilediler. Komşuluk ilişkilerinin ne kadar önemli olduğunu bir kez daha gösterdiler.
72 Saatlik Gerilim
İkinci gece daha organize oldular. Gruplar kurdular, cep telefonlarıyla iletişimi sıkı tuttular. "Şu köşede bir hareket var!" mesajıyla herkes alarm durumuna geçiyordu. Üçüncü geceye gelindiğinde ise artık profesyonel bir ekip gibiydiler adeta.
Peki ya son? Üç günün sonunda ne oldu dersiniz? Gergin bekleyiş sona erdi ama o üç gün, o mahallede yaşayanların hafızasına kazındı. Belki de asıl hikaye şimdi başlıyor...
Bu tür olaylar bize gösteriyor ki, komşuluk ilişkileri sandığımızdan çok daha önemli. Modern hayatın getirdiği yalnızlığa inat, insanlar hâlâ bir arada durmayı biliyor. En azından bu mahallede öyle oldu.