
Gecenin bir yarısı, ekranın soğuk ışığında parmakları titreyerek yazdı o sözcükleri. Dört uzun yıl... Bin dört yüz altmış gün. İçinde biriken o ağır sır artık taşmak üzereydi.
Ece Seçkin - o enerjik, gülen yüzüyle bildiğimiz kadın - bu kez ekran karşısında bambaşka biriydi. Sosyal medya hesabından yaptığı o ani paylaşım, adeta bir bomba etkisi yarattı. "Artık susmayacağım" diyordu ve devam ediyordu: "4 yıldır beni takip eden, taciz eden ve tehdit mekanizmaları kullanan bir şahıs var."
Peki Nasıl Başladı Her Şey?
İşin en ürpertici yanı, bu kişinin tam olarak kim olduğunu bilmiyor oluşu. Hayranı mı? Eski bir tanıdık mı? Yoksa hiç tahmin edemeyeceği biri mi? Bilinmezlik, korkunun katmerlisiydi çünkü.
Önce masum gibi görünen mesajlar gelmeye başlamış. Sonra... sonra işler çığırından çıkmış. Tehditler, psikolojik şiddet, özel hayatının derinliklerine sızan ihlaller. Sürekli bir gözetlenme hissi - evet, o ünlü olmanın bedeli dedikleri şey değil bu. Çok daha karanlık, çok daha sistematik.
Neden Şimdi Konuşuyor?
Aslında bunu kendine de soruyor olmalı. Belki de dayanacak gücü kalmamıştı. Belki de başka insanları uyarmak istiyordu. "Sosyal medya üzerinden birçok kez uyardım" diye ekliyor zaten. Ama nafile.
Yetkililere defalarca başvurmuş. Şikayet etmiş, dilekçe vermiş, kapıları çalmış. Peki ya sonuç? Bir duvarın boşluğa konuşması gibiymiş hissettiği. Kayıtlara geçen ifadeler, tutulan tutanaklar... ve sessizlik.
En can yakıcı kısım? Tehditlerin dozu giderek artmış. Öyle ki artık "ağır ceza kapsamına giren suçlar" diye bahsediyor hukuk dilinde. İfşa, şantaj, hayatı zehir etme pahasına bir takıntı.
Peki Ya Sonra?
Ece'nin bu çıkışı aslında tüm ünlüler için bir kırılma noktası olabilir. Kaç tanesi benzer şeyler yaşıyor da sesini çıkaramıyor? Kim bilir...
Şimdi herkesin aklındaki soru: Bu kişi yakalanacak mı? Ece'nin hukuk mücadelesi sonuç verecek mi? Ve en önemlisi - bu tür tacizlerle nasıl başa çıkılır?
Bir gerçek var ki; susmak çözüm değil. Ece'nin yaptığı gibi konuşmak, direnmek, mücadele etmek... Belki de tek çaremiz bu.