Mahkeme salonunun o soğuk, ruhsuz havasında bir babanın yüreğinden kopup gelen sözler yankılanıyordu. Adeta her kelimesi duvarlara çarpıp geri dönüyor, orada bulunan herkesin yüreğine işliyordu.
"İki meleğimi aldılar elimden" diye başladı konuşmasına. Sesindeki o titreme, o derin acı - insanın içini burkan cinsten. "Aradan bunca zaman geçti ama hiçbir şey değişmedi. Aynı vicdansızlık, aynı rahatlık devam ediyor."
Antalya'da meydana gelen o korkunç otel yangınında hayatını kaybeden masum çocukların babası, duruşmada tam da bunları vurguladı işte. Sanki zaman donmuştu orada, o yangın gününde. Her şey o kadar taze, o kadar canlı ki anlattıkları...
Adalet Bekleyen Bir Yürek
Mahkeme heyetine seslenirken, "Sizden adalet istiyorum" diyordu. "Sadece adalet. Başka bir şey değil." Gözlerindeki o derin keder, o bitmek bilmeyen acı - insanın içini acıtıyor gerçekten.
Peki neler olmuştu o gece? Yangın çıktığında otelde kimler vardı? Nasıl önlemler alınmamıştı? Tüm bu sorular havada asılı kalıyor. Baba anlatıyor, anlatıyor, anlatıyor... Sanki her kelimeyle biraz daha hafifliyor yüreği. Ya da belki de daha da ağırlaşıyor, kim bilebilir?
Değişmeyen Gerçekler
"Hala aynı vicdansızlık" diye tekrarlıyor. "Hala aynı rahatlık." Bu sözler o kadar çok şey anlatıyor ki aslında. Sorumsuzluk, umursamazlık, belki de daha fazlası...
Mahkeme salonunda herkes nefesini tutmuş dinliyor onu. Hakimler, avukatlar, izleyiciler - herkes donup kalmış. O an orada sadece bir babanın acısı var. Başka hiçbir şey yok.
Duruşma sona erdiğinde, koridorlarda yankılanan o sözler hala kulaklarda: "İki meleğim... İki meleğim..." Bir baba için dünyanın en ağır yükü bu olsa gerek. Evlat acısı - tarifi mümkün olmayan, anlatması imkansız.
Peki ya adalet? O ne zaman gelecek? Bu sorunun cevabını hep birlikte bekliyoruz işte. Umutla, sabırla, ama en çok da o acılı babanın yüreğindeki o derin sızı dinene kadar...