
Hatırlıyor musunuz o karanlık günleri? 2000'lerin başı, Almanya... Günlük hayatın içinde, hiç beklenmedik bir anda, nefretin soğuk yüzüyle karşılaşan sekiz kişi. Ömür Dedioğlu, oğlu Süleyman'ı kaybedeli tam 22 yıl olmuş. Zaman ne çabuk geçiyor değil mi? Ve ne yazık ki, acılar dinmiyor.
Mahkeme salonlarındaki o ağır sessizlik, dosyaların arasında kaybolmuş gerçekler, bir de adaletin tekerleklerinin amansız yavaşlığı. NSU davası denilince akla gelenler: bitmek bilmeyen duruşmalar, yarım kalan hayatlar ve cevapsız kalan onlarca soru.
Peki, Neydi Bu NSU?
National Socialist Underground, yani NSU. İsmi bile ürpertiyor insanı. 1998'den 2011'e kadar – tam 13 yıl boyunca – Almanya'da terör estiren bir neo-Nazi çetesi. Kurbanlarından üçü: Enver Şimşek, Abdurrahim Özüdoğru ve Süleyman Taşköprü. Hepsi Türk, hepsi hayat dolu insanlardı. Ve hepsi, sırf kim oldukları için hedef seçildi.
Ortaya çıkan bilgiler şok edici: Örgüt, en az 10 cinayet, 2 bombalı saldırı ve 15 soygun gerçekleştirmiş. Peki, nasıl oldu da bu kadar uzun süre gözlerden ırak kalabildiler? İşte asıl can alıcı soru bu.
Aileler Ne Diyor?
Ömür Dedioğlu'nun sözleri yüreği burkuyor: "22 yıldır adalet arıyoruz. Dosyaların içinde boğulduk. Bize 'ışığı görüyoruz' dediler, ama o ışık hâlâ çok uzak."
Ve ekliyor: "Yetkililer bizi ciddiye almalı. Bu, sadece bizim değil, tüm toplumun meselesi. Irkçı şiddetin bir daha asla yaşanmaması için."
Gerçekten de öyle değil mi? Bu olaylar, sadece mağdur aileleri değil, aslında hepimizi ilgilendiriyor. Çünkü adaletin zaafı, hepimizin güvenliğini tehdit ediyor.
Peki Ya Almanya'nın Tutumu?
Alman makamları, soruşturma sürecinde birçok hata yaptıklarını kabul etti. Evet, itiraf ettiler. Ama kelimeler, kaybedilen hayatların yerini nasıl doldurabilir ki?
Resmi açıklamalara göre, 400'den fazla dosya incelendi. Fakat aileler, hâlâ birçok belgenin gizlendiğinden, gerçeklerin üzerinin örtüldüğünden şikayetçi. "Tamamen aydınlatıldı" denilen davada, karanlıkta kalan noktalar olduğuna inanıyorlar.
Bu, sıradan bir adli vaka değil. Bu, modern bir demokraside, ırkçılığın ulaştığı korkunç boyutun bir göstergesi. Ve maalesef, dünyanın her yerinde benzer tehlikelerin kapımızı çalabileceğinin acı bir kanıtı.
Sonuç olarak? Ailelerin mücadelesi sürüyor. Pes etmek, sözlüklerinde yok. Adalet için, evlatlarının anısı için, ve bir daha kimsenin aynı acıyı yaşamaması için direniyorlar. Onların sesi, Almanya'nın sessiz sokaklarında yankılanmaya devam edecek. Ta ki gerçek anlamda adalet sağlanana kadar.