
Güneşin kavurduğu Antalya'da, ciğerleri yakan bir haberle sarsıldık. Kumluca ilçesi—turistik cennetiyle meşhur o ilçe—Adrasan Mahallesi'nde, aniden ortaya çıkan alevler ormanı sarıvermiş. Öyle ki, durum ciddi. Hem de çok ciddi.
Olay yerine—sanki bir yarış içindeymişçesine—çok sayıda yangın söndürme ekibi sevk edilmiş. İnsan düşünmeden edemiyor: Acaba nasıl başladı bu yangın? Neden? Sorular havada uçuşuyor, cevaplar ise henüz yok.
Rüzgar—o bildik nemli Akdeniz rüzgarı—alevlerin büyümesine adeta davetiye çıkarıyor. Ekipler, havadan ve karadan olmak üzere iki koldan müdahale ediyor. Helikopterler su taşıyor, arazözler toprağı ıslatıyor, itfaiye ekipleri canla başla çalışıyor. Yangının büyüklüğü tam olarak ne, bilinmezliğini koruyor—ancak müdahalenin yoğunluğu durumun vahametini ele veriyor gibi.
Bölge sakinleri ise endişeli. Gözler gökyüzünde, kulaklar siren seslerinde. Orman yangınları—ne yazık ki—Antalya'nın sıcak yaz günlerinde sık karşılaşılan bir durum. Ama her seferinde yürek ağzımıza geliyor. Doğanın yeşili, alevlerin turuncusuna yenik düşer mi? Bilmiyoruz.
Yetkililer, yangının nasıl çıktığına dair henüz resmi bir açıklama yapmış değil. Ancak söylentiler—her zamanki gibi—dolaşıyor: İhmal mi, kaza mı, yoksa kasıt mı? Kimse emin değil. Şu anki öncelik, alevleri kontrol altına almak ve yayılmasını engellemek.
Antalya—cennetten bir köşe—bir kez daha ateşle imtihan ediliyor. Umarız, ekiplerin yoğun çabası sonuç verir ve yangın en kısa sürede kontrol altına alınır. Ormanlarımız—nefes aldığımız ciğerlerimiz—kıymetli. Onları korumak, hepimizin görevi.