
Gazze'de durum içler acısı. İsrail'in demir yumruğu altında, insanların temel ihtiyaçlarına erişimi neredeyse imkansız hale geldi. Market rafları bomboş, eczanelerde ilaç namına bir şey kalmamış, hastaneler ise—elektrik kesintileri yüzünden—adeta birer ölüm tuzaklarına dönüşmüş durumda.
Öyle ki, bölgede yaşayanlar için bir dilim ekmek bulmak bile lüks sayılıyor artık. Açlık, özellikle savunmasız grupları—küçücük çocukları, yaşlıları, hastaları—vuruyor. Kimi zaman bir bebeğin ağlama sesi, açlığın acımasız çığlığına dönüşüyor ve maalesef susuyor. Bu, birkaç istisnai vaka değil; her gün onlarca insanın başına gelen sıradan bir trajedi halini aldı.
Uluslararası camia ne mi yapıyor? Genellikle yaptığı şeyi: kınama mesajları yayınlamak ve tarafları 'ölçülü olmaya' çağırmak. Oysa burada ölçü falan kalmadı. İnsani yardım kuruluşları, abluka yüzünden bölgeye giriş yapamıyor; gıda, ilaç ve temel malzemeleri ulaştıramıyor. Yardım konvoyları sınır kapılarında bekletiliyor—belki de bilinçli bir şekilde—ve insanlar ölüme terk ediliyor.
Peki bu abluka neden devam ediyor? Resmi söylem, 'güvenlik endişeleri' üzerine kurulu. Ancak, kolektif bir cezalandırma politikasının gölgesi her yeri kaplamış durumda. Siviller, çoluk çocuk, genç yaşlı demeden açlığa mahkum ediliyor. Bu, modern çağın en ağır insanlık suçlarından biri olarak tarihe geçecek gibi duruyor.
Sonuç olarak, Gazze'de insanlık dramı her dakika derinleşiyor. Acilen—hemen şimdi—sürdürülebilir bir insani koridorun açılması ve uluslararası gözlemcilerin bölgeye girişine izin verilmesi gerekiyor. Aksi takdirde, önümüzdeki günlerde çok daha vahim haberlerle karşılaşmamız işten bile değil.