Washington'da gece yarısına doğru, Senato'nun o meşhur salonunda tarihi bir direniş sahneleniyordu. Demokrat Senatör Jeff Merkley, kırmızı kravatıyla kürsüdeydi ve saatlerdir konuşuyordu. Evet, tam 22 saat!
Ortalığı bir sessizlik kaplamıştı - tuhaf, gergin bir sessizlik. Merkley'in sesi biraz yorulmuştu ama kararlılığından hiçbir şey kaybetmemişti. "Bu bir demokrasi dersi," diyordu, "ve ben bu dersi vermeye hazırım."
Tarihin En Uzun Direnci
Filibuster denen o meşhur taktik - yani konuşarak oylamayı engelleme - bu kez rekor seviyeye ulaşmıştı. Merkley, eski Başkan Donald Trump'ın olağanüstü hal ilanını protesto ediyordu. Meksika sınırı için, evet tam da o tartışmalı duvar için ilan edilen olağanüstü hal kararı.
Salondaki senatörlerin bazıları uyukluyor, bazıları ise hayretle izliyordu. Saatler geçtikçe Merkley'in direnci Washington'daki tüm siyasi çevrelerde yankı buluyordu. Sosyal medyada #MerkelEfsanesi hashtagi trend olmuştu bile.
Demokrasi Nöbeti
Merkley tam bir demokrasi nöbeti tutuyordu adeta. Konuşmasında anayasa, insan hakları, göçmenlerin durumu derken, bir yandan da Trump'ın politikalarını eleştiriyordu. "Bu olağanüstü hal değil, olağanüstü bir yanılgı!" diye haykırdığı anlar oldu.
İşin ilginci, Merkley bu maraton konuşmasını tamamen yalnız gerçekleştirdi. Ara vermeden, dinlenmeden - sadece su içip ayakta durarak devam etti. Eski Alman Şansölyesi Angela Merkel'e atıfta bulunulacak şekilde "Merkel" lakabı takılması da bu süreçte oldu.
Siyasi Deprem
Washington'daki siyaset uzmanları bu olayı "siyasi bir deprem" olarak yorumluyor. Cumhuriyetçiler ise olayı "zaman kaybı" ve "gösteriş" olarak nitelendiriyor. Ama şu bir gerçek: Amerikan siyasi tarihine geçecek bir direniş örneği yaşandı.
Sabahın ilk ışıkları Senato binasına vurduğunda, Merkley hâlâ ayaktaydı. Yorgunluk yüzünden okunuyordu elbette, ama sesindeki kararlılık hiç azalmamıştı. Tam 22 saatin sonunda, tarihe geçmiş bir siyasi eylemle kürsüden indi.
Bu olay, Amerikan siyasetinde filibuster geleneğinin ne kadar güçlü olduğunu bir kez daha gösterdi. Ve şunu kanıtladı: Bazen bir kişinin inancı, tüm bir siyasi sistemi değiştirebilir.