
Avrupa siyaset sahnesi, Ortadoğu'daki son gelişmeler karşısında adeta bir depremle sarsılıyor. İspanya'dan Belçika'ya, Fransa'ya kadar uzanan geniş bir yelpazede, hükümetlerin İsrail politikalarına yönelik iç isyanlar, istifalarla sonuçlanıyor. Bu, sıradan bir diplomatik kriz değil; bu, vicdanların resmi politikalara galip geldiği bir hesaplaşma.
İspanya'da olanlar gerçekten çarpıcı. Sosyalistlerin iktidardaki koalisyon ortağı Sumar partisinden İçişleri Bakanı Elma Saiz, tam da Dışişleri Bakanı José Manuel Albares'in İsrail'e yaptığı resmi ziyaret sırasında, hiç beklenmedik bir hamle yaptı. Ziyareti "yersiz" ve "zamansız" olarak nitelendirerek, kişisel vicdanı ile hükümet politikası arasında sıkışıp kaldığını hissettiğini belirtti. Bu, bir bakanın kendi hükümetinin dış politikasına karşı nadir görülen bir açık isyanıydı.
Belçika'da ise durum daha da karmaşık bir hal aldı. İşte orada, Yeşiller partisinden bir isim olan Kalkınma Bakanı Caroline Gennez, tamamen farklı bir nedenden ötürü istifasını sundu. Resmi açıklama, Filistinli bir çocuğun ölümüne yol açan bir insani yardım operasyonuyla ilgiliydi. Ancak siyasi koridorlarda dolaşan dedikodular, asıl gerilimin hükümetin İsrail'e yönelik yeterince sert olmayan tutumundan kaynaklandığını fısıldıyor. Bu, perde arkasında dönen çok daha büyük bir hikayenin sadece görünen kısmı mı? Muhtemelen evet.
Fransa'da ise işler biraz daha sembolik bir boyutta ilerledi. Cumhurbaşkanı Macron'un partisinden Sarah Legrain isimli bir milletvekili, Meclis'teki bir oturum sırasında İsrail bayrağını açtı. Bu protesto, İsrail'in Gazze operasyonlarını kınamak amacıyla yapılmıştı. Bu eylem, büyük bir istifaya yol açmasa da, Avrupa çapında yükselen ve siyasi partileri içeriden bölen bu derin hoşnutsuzluğun açık bir göstergesiydi.
Peki, tüm bu istifalar ve protestolar bize ne anlatıyor? Avrupa'nın kalbinde, hükümetlerin resmi politikaları ile tabandaki aktivistlerin, milletvekillerinin ve hatta bakanların vicdani duruşları arasında giderek büyüyen uçurumu gösteriyor. Bu bir iç savaş değil belki, ama kesinlikle derin bir ideolojik bölünmenin işareti. Sıradan vatandaşların yanı sıra, iktidar koridorlarında dolaşanlar bile artık sessiz kalmayı reddediyor. Bu, Avrupa siyasetinin geleceğini şekillendirecek olan, dalga dalga yayılan bir hareket.
Sonuç olarak, Avrupa başkentlerinde yaşananlar sadece birkaç istifadan ibaret değil. Bu, bir dönüm noktası. Savaşın ve diplomasinin insani maliyeti, artık ofis kapılarının ardında gizlenemeyecek kadar büyük. Ve görünen o ki, bu dalga daha yeni başlıyor.