
Dünya liderleri Birleşmiş Milletler kürsüsünde nutuk atarken, Recep Tayyip Erdoğan kelimelerini adeta bir çekiç gibi kullandı. Öyle ki, New York'taki o devasa salonda sesi yankılandığında, dinleyenler nefeslerini tuttu.
"Mesele basit," dedi, sesinde o tanıdık kararlılıkla. "Filistin'siz bir barış, eksik bir puzzle gibi. Parçalar yerine oturmuyor, resim asla tamamlanmıyor."
Uluslararası Toplumun İkiyüzlülüğü
Aslında herkes biliyor ama kimse yüksek sesle söylemiyor. Batılı ülkeler insan hakları nutukları çekerken, Filistin'deki acılar görmezden geliniyor. Erdoğan'ın deyimiyle "Bu ikiyüzlülük değil de nedir?"
BM Güvenlik Konseyi'ndeki veto yetkisi meselesi ise tam bir kısır döngü. Beş daimi üye -ki aralarında Filistin'in bağımsızlığını engelleyenler var- dünyanın kaderini belirliyor. Adil mi? Hiç değil.
Türkiye'nin Rolü: Arabulucu mu Aktivist mi?
Türkiye, bu kaotik ortamda bir denge unsuru olmaya çalışıyor. Hem İsrail'le diyaloğu sürdürüyor hem de Filistin halkının haklarını savunuyor. Bu ince çizgide yürümek zor ama gerekli.
Ankara'nın diplomatik hamleleri aslında oldukça stratejik. Bölgedeki etkinliğini artırırken, mazlumların sesi olma misyonunu da sürdürüyor. Zor bir denklem ama Türkiye bunu başarıyor.
Peki Ya Sonra?
Bağımsız bir Filistin devleti kurulursa ne olur? Belki de Ortadoğu'da yeni bir sayfa açılır. Belki kan ve gözyaşı diner. Kim bilir...
Erdoğan'ın dediği gibi: "Artık söz değil, eylem zamanı." Uluslararası toplumun bu çağrıya kulak vermesi gerekiyor. Yoksa barış umutları hep bomboş vaatlerle süslenecek.