Biliyor musunuz, ölümle yaşam arasında sıkışıp kalmak nasıl bir his? Gazze'nin kuzeyindeki binlerce insan bu soruya günlük hayatlarıyla cevap veriyor. Adeta cehennemi andıran koşullarda, dakikaları saatler gibi geçen bir varoluş mücadelesi...
İsrail'in kuşatması altındaki bölgede durum giderek çığırından çıkıyor. BM yetkililerinin 'kıtlık benzeri koşullar' olarak tanımladığı bu manzara, aslında tanımlanamayacak kadar vahim.
Hayatta Kalma Savaşı
Temel ihtiyaçların lüks sayıldığı bir dünya düşünün. Temiz su bulmak için kilometrelerce yürüyen anneler, açlıktan ağlayamayacak kadar bitkin düşmüş çocuklar, ilaçsız kalan hastalar... Gazze'nin kuzeyi artık bu acımasız gerçeklerle yüzleşiyor.
Bir sağlık çalışanının ifadesiyle: "Artık ölümleri saymıyoruz, yaşamları saymaya çalışıyoruz." Öyle ki, hastanelerdeki durum o kadar kötü ki, basit yaralanmalar bile ölümcül hale gelebiliyor.
Salgın Hastalıklar Kapıda
Su kıtlığı ve hijyen eksikliği, ishal ve hepatit gibi hastalıkları adeta davet ediyor. Çöpler sokaklarda birikmiş durumda, kanalizasyon sistemleri çökmüş vaziyette. Bu koşullarda salgın ihtimali her geçen gün artıyor.
Yaşlı bir Gazzeli'nin sözleri durumu özetliyor: "Bizler yaşayan ölüleriz. Ne ölebiliyoruz ne de tam anlamıyla yaşayabiliyoruz."
Uluslararası Toplum Sessiz
Peki dünya bu insanlık dramına nasıl seyirci kalabiliyor? BM ve diğer uluslararası kuruluşların uyarılarına rağmen, somut adımlar atılmıyor. Yardım konvoylarının bölgeye ulaşması neredeyse imkansız derecede zor.
Aslında bu sessizlik, Gazze'deki insanlar için en büyük ihanet. Çünkü onlar sadece fiziksel ihtiyaçlarını değil, umutlarını da kaybediyorlar.
Belki de en acı olanı, bu krizin doğal bir afet değil, insan eliyle yaratılmış olması. Politik kararların, masum insanların hayatlarına mal olması...
Gazze'nin çığlığı artık dünyanın duyması gereken bir ses. Çünkü insanlık, ancak en zayıf halkasının gücü kadar güçlüdür. Ve şu anda o zincir, korkunç bir hızla kırılıyor.
