Bazen öyle anlar oluyor ki, insan kendini bir rüyanın içinde sanıyor. Ama ne yazık ki bu, kabustan farksız bir gerçeklik. Dünyanın dört bir köşesinde yaşananlar, insanlığın aslında nereden nereye geldiğini -ya da geldiğini sandığımız yeri- acımasızca yüzümüze vuruyor.
Filistin'deki durum... Ah, nereden başlasak? İsrail'in son operasyonları Gazze'yi adeta bir hayalet şehire dönüştürmüş durumda. Evler, okullar, hastaneler - hepsi yerle bir. İnsanların temel ihtiyaçlara bile ulaşamadığı bu koşullarda, hayatta kalmak bir mucizeden farksız.
Ukrayna'da Donmuş Bir Savaş
Rusya-Ukrayna savaşı derken, artık 'savaş' kelimesi bile hafif kalıyor bu yaşananlara. İki yılı aşkın süredir devam eden çatışmalar, milyonlarca insanı evlerinden etti. Soğuk hava koşulları ise durumu daha da katlanılmaz hale getiriyor. Sanki zaman donmuş gibi - her gün aynı acı, aynı kayıplar, aynı umutsuzluk.
Doğu Avrupa'nın bu güzel topraklarında artık ne baharın gelişi sevinçle karşılanıyor, ne de kışın bitişi. Çünkü her mevsim, kendine özgü bir kâbus getiriyor.
Afrika'nın Unutulan Çığlıkları
Medyanın radarına pek girmese de, Afrika kıtasının çeşitli bölgelerinde etnik çatışmalar ve iç savaşlar insan hayatını hiçe saymaya devam ediyor. Sudan'daki durum özellikle içler acısı - binlerce insan öldü, milyonlarcası yerinden oldu.
Bu çatışmaların en trajik yanı ne biliyor musunuz? Çoğu zaman dünyanın geri kalanının umurunda bile olmamaları. Sanki uzak bir galakside yaşananlar gibi geliyor insanlara.
Doğanın Gazabı ve İnsanın Çaresizliği
Depremler, seller, kasırgalar... Doğa kendi dilince konuşuyor ve biz çoğu zaman anlamak istemiyoruz. Ya da geç anlıyoruz. Türkiye'deki depremler hâlâ hafızalarda taze - o soğuk şubat günlerinde kaybettiklerimiz, yarım kalan hayatlar...
Aslında doğal afetler değil mi insanı en çaresiz hissettiren? Çünkü karşında nefret edeceğin bir düşman yok, sadece ezeli bir güç var.
Peki Ya Çözüm?
Bazen düşünüyorum da, insanoğlu gerçekten akıllı bir varlık mı? Teknolojiyi bu kadar geliştirmişken, uzaya çıkabilmişken, neden hâlâ birbirimizi öldürüyoruz? Neden hâlâ açlık, yoksulluk, savaşlar var?
Belki de cevap çok basittir: İnsan olmanın özünde hem iyilik hem kötülük var. Ve maalesef kötülük çoğu zaman galip geliyor. Ama pes etmek yok - insanlık denen şey tam da bu mücadeleden doğmuyor mu zaten?
Son söz? Bilmiyorum, gerçekten. Sadece şunu söyleyebilirim: Belki de en büyük umudumuz, bu karanlık tabloya rağmen hâlâ iyiliğe inanan insanların varlığı. Onlar sayesinde belki bir gün bu 'ölümden ölüme koşma' çilesinden kurtulabiliriz.