
Havalar ısınmaya başladı derken, Marmara'nın mavi sularında tuhaf bir hareketlilik var. Sanki denizin derinliklerinden gelen bir uyarı gibi... Denizanaları adeta istila etmiş durumda sahilleri. Ve bu manzara, ister istemez akıllara o korkunç müsilaj günlerini getiriyor.
Uzmanların yürekleri ağzında. Çünkü 2021'de yaşadığımız o kabus dolu müsilaj felaketi öncesinde de benzer işaretler gözlemlenmişti. Şimdi aynı senaryo mu tekrarlanıyor? İşte bu sorunun cevabı, hepimizi yakından ilgilendiriyor.
Doğanın Sessiz Çığlığı: Denizanaları Artıyor
Bandırma Onyedi Eylül Üniversitesi'nden Prof. Dr. Mustafa Sarı, durumu net bir dille özetliyor: "Denizanalarındaki bu ani patlama, deniz ekosistemindeki dengesizliğin en belirgin göstergesi." Haklı da! Normalde bu canlılar her zaman var elbette ama sayılarındaki bu kontrolsüz artış, hiç de hayra alamet değil.
Peki neden oluyor bunlar? Aslında cevap basit: İnsan eliyle yapılanların doğal sonucu. Aşırı avlanma, kirlilik, iklim değişikliği... Tüm bu faktörler bir araya gelince, denizanaları için adeta cennet ortamı oluşuyor. Rakip yok, bol yiyecek var - tabiri caizse bayram ediyorlar.
Müsilaj Kapıda mı?
Gelelim asıl merak edilene: Bu durum müsilajın habercisi mi? Prof. Sarı'nın dediğine göre, denizanaları ile müsilaj arasında doğrudan bir ilişki yok. Ama! İkisi de aynı sorunların farklı yansımaları. Yani denizanası artışı, denizde işlerin yolunda gitmediğinin bir göstergesi.
Şöyle düşünün: Deniz bir hasta, denizanaları da ateşi. Ateş hastalığın kendisi değil belki, ama bir şeylerin ters gittiğine dair net bir işaret. Ve maalesef bu "ateş" giderek yükseliyor.
Peki Ne Yapmalı?
- Kirliliği azaltmak: Atık su arıtımını iyileştirmek şart
- Kontrolsüz avlanmayı durdurmak: Denizdeki doğal dengeyi korumak zorundayız
- İklim değişikliğiyle mücadele: Küresel soruna yerel çözümler üretmeliyiz
Unutmayalım ki denizlerimiz sadece balıkların değil, hepimizin evi. Onları korumak, kendi geleceğimizi korumak demek. Yoksa müsilaj gibi kabuslar sadece başlangıç olabilir.