Hani derler ya, 'ağaç yaşken eğilir' diye... İşte tam da bu yüzden, Cumhurbaşkanı eşi Emine Erdoğan'ın çağrısı öyle sıradan bir mesaj değil. Adeta geleceğe atılmış bir imza gibi.
Bugünlerde iklim değişikliği denen o görünmez düşmanla mücadele etmek -inanın bana- hiç de kolay değil. Ama Emine Hanım'ın sözleri tam da bu noktada devreye giriyor: "Yeşil Vatan seferberliği sadece bir kampanya değil, bir varoluş mücadelesidir."
Doğanın Diliyle Konuşmak
Şöyle bir düşünün: Toprağa dokunmak, fidanları sulamak, onların büyümesini izlemek... Bunlar sadece fiziksel eylemler mi sanıyorsunuz? Hiç de değil! Emine Hanım'ın da vurguladığı gibi, her dikilen ağaç aslında geleceğe yazılan bir mektup.
"Çevre bilinci" denen şey -biliyorum ki çoğumuz için- soyut bir kavram. Ama işin özü şu: Doğa bize sessiz kalıyor, biz de ona kulak vermekte gecikiyoruz. Oysa ki...
- Her kaybolan orman aslında bir nefesin eksilmesi demek
- Her kirlenen nehir geleceğimizden çalınan bir damla
- Ve her fidan ise umudun yeniden filizlenmesi
Emine Erdoğan'ın mesajında en çok dikkatimi çeken şey -itiraf edeyim- samimiyeti oldu. Sanki her birimizin içindeki o 'doğa sevgisi'ne hitap ediyordu.
Küresel Isınmaya Karşı Yerel Çözümler
İklim değişikliği denen o devasa problem karşısında birey olarak ne yapabiliriz ki diye düşünüyor olabilirsiniz. Haklısınız da... Ama işte tam bu noktada Emine Hanım'ın söyledikleri önem kazanıyor: "Küçük adımlar büyük değişimlerin habercisidir."
Belki de -kim bilir- bugün dikilecek bir fidan, yarın bir çocuğun ciğerlerine dolacak temiz havadan farksız. Ya da bugün koruyacağımız bir su kaynağı, gelecekte içeceğimiz bir yudum sudan ibaret.
Sonuçta, doğa bize miras kalmadı ki -o bizim çocuklarımızdan ödünç aldığımız bir emanet. Emine Erdoğan'ın çağrısı da tam olarak bu emaneti koruma bilincine işaret ediyor.
Peki ya siz? Bu seferberlikte yerinizi almak için ne bekliyorsunuz? Unutmayın, her dikilen ağaç sadece toprağa değil, geleceğe de kök salıyor.