Dünyamızda gözden kaçan sessiz bir felaket yaşanıyor. Yeni bilimsel araştırmalar, insan faaliyetlerinin vahşi yaşam üzerinde yıkıcı etkiler yarattığını ortaya koydu. 1850'den bu yana vahşi hayvanların biyokütlesi %90'a varan oranlarda azaldı. Bu dramatik düşüş, ekosistemlerin sağlığını ciddi şekilde tehdit ediyor.
Araştırmanın Çarpıcı Sonuçları
Caltech ve Weizmann Enstitüsü'nden bilim insanlarının yürüttüğü kapsamlı çalışma, son 170 yılda memeli popülasyonlarında yaşanan devasa değişimi gözler önüne serdi. Araştırmacılar, memelilerin toplam ağırlığını ve hareketlerini inceleyerek insan etkisinin boyutlarını ölçtü.
İnsan nüfusu ve evcil hayvanlarımızın biyokütlesi hızla artarken, vahşi kara ve deniz memelilerinin sayıları dramatik şekilde düştü. Bu dengesizlik, doğal yaşamın temelini oluşturan süreçleri bozuyor.
Biyokütle Hareketi ve Ekosistem Etkisi
Çalışmada kullanılan 'biyokütle hareketi' kavramı, bir türün kütlesinin bir yıl içinde kat ettiği mesafe ile çarpılmasıyla hesaplanıyor. Bu metriğe göre, modern insanlar yürüyüş, araç, tren ve uçak yolculuklarıyla tüm vahşi hayvan hareketinin yaklaşık 40 katı mesafe kat ediyor.
Bu yoğun hareketlilik doğal ekosistem hizmetlerini ciddi şekilde bozuyor. Tohum dağılımı, enerji akışı ve gen transferi gibi hayati süreçler azalırken, habitatlar parçalanıyor ve hayvan popülasyonları izole hale geliyor.
Deniz Memelilerinde Dramatik Kayıp
Araştırmanın en çarpıcı bulgularından biri de deniz memelilerindeki biyokütle kaybı. Balinalar ve diğer deniz memelileri, 1850'den bu yana toplam biyokütlelerinin yalnızca %30'una sahip. Bu devasa kayıp, okyanuslardaki doğal döngüleri, besin zincirlerini ve deniz üretkenliğini derinden etkiliyor.
Weizmann Enstitüsü mezunu Lior Greenspoon, çalışmanın önemini şu sözlerle vurguluyor: "Bu araştırmalar, vahşi hayvan popülasyonlarının tarihsel bazlarını belirleyerek, doğal çevrenin durumunu ölçmek için somut bir başlangıç noktası sunuyor."
Nature Ecology & Evolution dergisinde yayımlanan çalışmalar, insanların ekosistemler üzerindeki etkisini nicel olarak göstererek, gelecekte alınacak koruma önlemleri için kritik bir temel oluşturuyor. Araştırmacılar, bu verilerin doğal yaşamın korunması ve restorasyonu için acil eylem planları geliştirilmesine rehberlik edeceğini belirtiyor.