
Güneş, Uludağ'ın eteklerine yavaşça dokunurken Bursa uyanıyordu. O sabah, şehrin taş sokakları tarihin fısıltılarını taşıyordu adeta. Her adımda farklı bir hikaye, her köşe başında yeni bir keşif...
Koza Han'ın avlusunda demlenen çayın mis gibi kokusu etrafa yayılırken, tecrübeli çaycı Mehmet Amca'nın 'Gel otur be kardeşim, şu Bursa'nın tarihini bir de benden dinle' demesiyle başladı her şey.
Tarihin Nabzını Hissetmek
Bursa Çarşısı'nda dolaşırken insan kendini zamanın dışında hissediyor. Sanki bir yanda 15. yüzyıl esnafı, diğer yanda 21. yüzyıl alışveriş yapanları... İpek tezgahlarının parıltısı, bakırcılar çarşısından gelen çekiç sesleriyle dans ediyor adeta.
Ustaların elleriyle işlediği eşsiz parçalar -gerçekten- her bakışta farklı bir hikaye anlatıyor. Kimi Fatih Sultan Mehmet'in İstanbul'u fethettiği günü, kimi ise Orhan Gazi'nin Bursa'yı başkent yapışını...
Osmanlı'nın İzinde Kaybolmak
Tophane'ye çıkan yokuşta nefesler kesiliyor. Oradan bakınca Bursa -inanılmaz- bir açık hava müzesi gibi. Osmanlı'nın kuruluş hikayesi sanki taşlara, ağaçlara, hatta havaya sinmiş.
Yeşil Türbe'nin huzur dolu atmosferi ise kelimelerle anlatılabilecek gibi değil. İnsan orada oturup dakikalarca -sadece- tarihin sesini dinlemek istiyor.
Lezzet Duraklarında Zaman Yolculuğu
Öğle vakti İskender Kebap'ın tadına bakmadan olmaz tabii! O lezzet -sanki- 150 yıllık bir tarifin sırrını taşıyor. Her lokmada Bursa'nın yemek kültürünün zenginliği damaklarda dans ediyor.
Pideli köftenin, kestane şekerinin, şeftalisinin... Her biri bu şehrin ruhunu yansıtıyor aslında.
Bursa'da geçirilen bir gün, aslında yüzyıllara yayılan bir yolculuğa dönüşüveriyor. O şehirde zaman farklı akıyor -sanki- tarihle iç içe geçiyor.
Akşamüstü Gemlik'ten esen meltem ise bu unutulmaz güne eşlik eden bir ninni gibi... Bursa, Osmanlı'nın ilk başkenti olmanın gururunu her daim taşıyor ve bunu her köşesinde hissettiriyor.