Tunceli'de Anadolu Ruhu Türkülerle Can Buldu: Bir Festival Coşkusu!
Tunceli'de Türkülerle Başlayan Anadolu Coşkusu

Hava sanki bin yıllık bir hikâyeyi fısıldarcasına ılıktı Tunceli'de. Ve birden, davulların gümbürtüsü ve zurnaların naif sesiyle birlikte, şehrin kalbi atmaya başladı. Öyle bir andı ki; sanki zaman durmuş, Anadolu'nun kadim ruhu beden bulmuştu.

İnsanların yüzündeki o içten gülümseme, adeta birbirlerine selam verircesine… Kimi elleri havada, kimi ayakları yerden kesilmiş haldeydi. Halaylar çekiliyor, türküler bir ağızdan söyleniyordu. Ortalığı inanılmaz bir enerji sarmıştı – duygusal, coşkulu, tamamen insana özgü.

Bir Arada Olmanın Büyüsü

Belediye Başkanı Fatih Mehmet Maçoğlu’nun da dediği gibi: “Türkülerimiz, bizim gerçek tarihimizdir.” Katılımcılar arasında dolaşırken, onlarca farklı hikâyeye tanık olabiliyordunuz. Kimi Dersim’in dağlarını anlatan bir ağıt mırıldanıyor, kimi ise neşeli bir oyun havasıyla coşkuyu zirveye taşıyordu.

Ve dans… Ah, o dans! Ayakların yere vuruşu, ellerin havada savruluşu – her biri, kuşaktan kuşağa aktarılan bir kültür mirasıydı. İzleyenler de dayanamayıp katılıyordu aralara; çünkü bu kadar samimiyet karşısında durakalmak mümkün değildi.

Ruhun ve Müziğin Buluşması

Müzik, orada yalnızca bir ses değildi. O, birleştirici bir güç, bir nevi ruhani bir bağdı. İnsanların gözlerindeki parıltı, aslında içlerindeki aidiyet duygusunun yansımasıydı. Kim bilir, belki de tam da bu yüzden herkes kendini öyle özgür hissediyordu.

Festival alanı, rengârenk kıyafetler ve yöresel tatlar ile bezenmişti. Kokular, sesler ve duygular öyle bir harmanlanmıştı ki; insan bir an kendini kaybedip, zamanın dışında bir yerde buluveriyordu.

Sonuç olarak, Tunceli’de yaşanan bu coşku yalnızca bir başlangıçtı. Anadolu’nun sesi, bu topraklarda hep yankılanacak gibi görünüyor. Ve kim bilir, belki de bir sonraki türküde sizin kalbiniz de titreyecek.