
Gece yarısından sonra Gazze semalarını yırtan seslerle başladı her şey. İsrail ordusuna ait savaş uçakları, zaten yorgun düşmüş bu topraklara yeniden ölüm yağdırmaya başladı. Ve sabah olduğunda, geriye 31 cansız beden ile sayısız yaralı kaldı.
Filistin Sağlık Bakanlığı'nın açıklaması yüreklere ateş düşürür cinsten. Saldırıların yoğunlaştığı bölgelerde enkaz altından cesetler çıkarılıyor. Kurtarma ekipleri—ellerinde naylon eldivenler, yüzlerinde derin bir umutsuzluk ifadesi—sürekli çalışıyor ama kayıplar her geçen dakika artıyor.
İnsani Durum: İçler Acısı
Zaten elektriğin, suyun, ilacın neredeyse hiç olmadığı Gazze'de hastaneler bu yeni yaralı akınına nasıl dayansın? Doktorlar, "Tıbbi malzeme yok, yatak yok, hiçbir şey yok" diye haykırıyor adeta. Yaralılar koridorlarda, yerlerde tedavi bekliyor. Kimi beklerken son nefesini veriyor.
Bölgeden gelen görüntüler—sosyal medyada dolaşan o kısa videolar—insanın içini acıtıyor. Toz içindeki çocuklar, evlerinin enkazı başında ağlayan anneler, elinde torba ile ceset arayan babalar... Bu kadar acı niye?
Uluslararası Tepkiler ve Sessizlik
Birleşmiş Milletler (o her zamanki gibi) "derin endişe" duyduğunu açıkladı. Ama kelimeler, düşen bombaların sesini bastırabilir mi? Arap ülkeleri ise—her zamanki gibi—sert kınama açıklamaları yayınladı. Peki ya fiili bir adım? Yok.
İsrail tarafı ise saldırıların "terör hedeflerine" yönelik olduğunu iddia ediyor. Fakat ölenlerin çoğunun sivil olduğu ortada. Hani şu uluslararası hukukun korumaya çalıştığı masum insanlar?
Bu kısır döngü—saldırı, ölüm, kınama, sessizlik, yeniden saldırı—ne zaman bitecek? Gazze halkı, dünyanın unuttuğu bir açık hava hapishanesinde yaşamaya mahkum mu?
Bugün 31 can gitti. Yarın kimler gidecek? Kim bilir...