
Bombardımanın yoğunluğu arttıkça, Gazze'de yaşayanlar için alışılmadık bir gerçeklik doğdu: ölülerin sessizliği, yaşayanların çığlıklarına ev sahipliği yapmaya başladı. Geleneksel olarak hüznün ve anmanın mekânları olan mezarlıklar, şimdilerde hayatta kalmaya çalışan binlerce kişi için geçici bir barınak işlevi görüyor.
Düşünün bir kere: nerede uyuyorsunuz, nerede yemek yiyorsunuz, çocuklarınız nerede oynuyor? Cevap, bir zamanlar sadece defin işlemleri için kullanılan toprak parçaları. İnsanlar, sevdiklerinin mezarlarının yanında çadırlar kuruyor, yemek pişiriyor, günlük yaşamlarını sürdürmeye çalışıyor. Hayat ile ölüm arasındaki çizgi, hiç olmadığı kadar belirsiz.
Bir Çaresizlik Hikayesi
Bölge sakinleri, bu durumu 'çaresizliğin son noktası' olarak tanımlıyor. Bombardımanlardan kaçmak için güvenli bir yer arayan aileler, mezarlıkların nispeten daha az hedef alındığını düşünüyor. Evlerinin yıkıldığını, mahallelerinin yerle bir olduğunu gören insanlar için, ölülerin yattığı topraklar bile yaşamak için bir şansa dönüşmüş durumda.
Bir baba, mezar taşlarının arasında oynayan çocuklarını izlerken, "Burada ölümle iç içe yaşamayı öğreniyoruz" diyor. Sesi, öfke ve umutsuzluk karışımı bir tonda titriyor. "Başka seçeneğimiz yok. Burası, bize bombaların düşmediği bir yer gibi geliyor. Ne kadar ironik, değil mi?"
Uluslararası Tepkiler ve Sessizlik
Uluslararası toplumun bir kısmı bu durumu 'skandal' ve 'insanlık trajedisi' olarak nitelendirirken, bir yandan da somut adımların eksikliği dikkat çekiyor. Birleşmiş Milletler yetkilileri, durumu 'endişe verici' olarak tanımlasa da, sahada yaşananları değiştirecek etkili bir müdahale henüz gelmiş değil.
İnsani yardım kuruluşları, mezarlıklara bile ulaşmakta zorluk çektiklerini belirtiyor. Yardım konvoylarının güvenli geçişi sağlanamadığı için, temel ihtiyaç malzemeleri bu umutsuz sığınaklara ulaştırılamıyor. Durum, giderek daha da içinden çıkılmaz bir hal alıyor.
Gazze'de yaşanan bu trajik senaryo, modern savaşların siviller üzerindeki yıkıcı etkisini gözler önüne seriyor. İnsanların hayatta kalma içgüdüsü, onları geleneksel sınırların ötesine, huzur ve saygı beklenen mekânlara sürüklüyor. Mezarlıklarda kurulan çadırlar, sadece bir barınak değil, aynı zamanda uluslararası toplumun sessizliğine ve çatışmaların acımasızlığına dair çarpıcı bir protesto niteliği taşıyor.