
Sabahın erken saatlerinde, güneş henüz ufukta kızıllığını göstermeden, Muslu ailesinin evinde bir hareketlilik başlıyor. Sanki her gün yeniden doğan umutları gibi... Anne Elif, çaydanlığı ocağa koyarken, baba Mehmet'in gözlerindeki o derin hüzün, yıllardır dinmeyen bir acının izlerini taşıyor. Terörün gölgesinde kaybettikleri evlatları için nöbet tutmaya devam ediyorlar – hem adalet, hem de daha güzel günler için.
Bir Ailenin Yürek Burkan Mücadelesi
Kim demiş zaman her yarayı sarar diye? Muslu ailesi için zaman, sadece acıyı daha da derinleştiren bir nehir olmuş. Oğullarını kaybedeli tam 8 yıl olmuş, ama evin duvarlarındaki fotoğraf, sanki dün çekilmiş gibi taze. "Her sabah uyandığımda ilk ona bakıyorum" diyor anne Elif, sesi titreyerek. "Sonra kendime 'bugün belki...' diyorum. Belki adalet gelir, belki barış..."
Baba Mehmet ise daha farklı bir direnç gösteriyor. "Bizim gibiler için beklemek bir lüks değil" diyor, kahvesinden derin bir yudum alarak. "Mücadele etmek zorundayız. Sadece kendi evladımız için değil, bu ülkedeki tüm annelerin gözyaşları için..."
Terörsüz Bir Türkiye Hayali
Muslu ailesinin hikayesi aslında hepimizin hikayesi. Terörün gölgesinde kaybettiklerimiz, yarım kalan hayaller, sönmeyen umutlar... Ama onlar inatla, inanılmaz bir sabırla bekliyorlar. Bekledikleri şey ise çok basit: Çocuklarının ölmediği, annelerin ağlamadığı, babaların gözyaşı dökmediği bir Türkiye.
Peki bu hayal gerçek olabilir mi? Mehmet Amca'nın dediği gibi: "Zor ama imkansız değil." Belki de ihtiyacımız olan tek şey, Muslu ailesi gibi inatçı umutlara sahip çıkmak. Çünkü onların mücadelesi sadece kendileri için değil, hepimiz için.
Akşam olurken, evin penceresinden içeri süzülen son ışık, duvardaki fotoğfrafı aydınlatıyor. Anne Elif sessizce ağlıyor, baba Mehmet ise gözyaşlarını saklamaya çalışıyor. Ama biliyorlar ki yarın yine aynı umutla uyanacaklar. Çünkü başka seçenek yok. Çünkü bu ülkenin evlatları, bu acıları hak etmiyor.