Akdeniz'in mavi sularında yaşanan olağanüstü bir diyalog, bölgedeki gerilimi tüm çıplaklığıyla ortaya koydu. İsrail donanmasına bağlı bir savaş gemisinden gelen ses, insani yardım taşıyan Sümud filosuna yönelik ürpertici bir uyarıda bulundu.
"Bulunduğunuz bölge savaş alanı ilan edilmiştir." Bu soğuk ve resmi ifadenin ardından gelen tehdit ise daha da rahatsız ediciydi: "Güvenliğinizden İsrail Savunma Kuvvetleri sorumlu değildir." Sanki bir aksiyon filminden fırlamış gibi duran bu diyalog, ne yazık ki gerçek hayatta yaşanıyordu.
İnsani Yardıma Engel mi?
Sümud filosu, uluslararası sular seyrinde ilerlerken birdenbire kendisini bu tehditkar sözlerin içinde buldu. İnsani yardım götüren gemilerin bile artık 'savaş alanı' olarak nitelendirildiği bir dönemde yaşıyoruz anlaşılan. Telsizin diğer ucundaki gemi mürettebatının bu sözlere nasıl bir tepki verdiğini tahmin etmek zor değil.
Ortadoğu'da yaşanan insani kriz her geçen gün derinleşirken, yardım gemilerinin bile hedef haline gelmesi uluslararası toplumun gözleri önünde gerçekleşiyor. Bu kayıtlar, bölgedeki gerilimin ne denli tehlikeli boyutlara ulaştığının açık bir kanıtı niteliğinde.
Vahşi Zihniyetin Yansıması
Bu telsiz konuşmaları sadece bir tehditten ibaret değil. Aynı zamanda bölgede hüküm süren zihniyetin de bir yansıması. İnsani değerlerin, uluslararası hukukun askıya alındığı bir ortamda, en temel insan hakları ihlalleri normalleşiyor.
Gazze'ye yardım götürmeye çalışan gemilerin bile 'savaş alanı' tehdidiyle karşı karşıya kalması, durumun vahametini gözler önüne seriyor. Adeta bir kâbus gibi - ama maalesef gerçek.
Bu gelişmeler ışığında, uluslararası toplumun sessizliği ise ayrı bir tartışma konusu. İnsani yardım faaliyetlerinin bile engellendiği bir dünya, hepimizin ortak geleceği açısından endişe verici sinyaller veriyor. Gerçekten de, nereye doğru gidiyoruz?
