Ortadoğu'da yine kan donduran bir sahne... İsrail güçleri, insani yardım taşıyan Sumud Filosu'na hiç beklenmedik bir anda saldırdı. Adeta bir savaş filminden fırlamış gibi duran bu vahşet, Türkiye'de siyasetin tüm renklerini ayağa kaldırdı.
Dışişleri Bakanlığımız hemen harekete geçti - ve ne demeç ama! "Bu bir terör eylemidir" sözleri odalarda yankılanırken, İsrail'in uluslararası hukuku nasıl ayaklar altına aldığını bir bir sıraladılar. Sanki dünya sahnesinde perdenin arkasındaki kablolar görünür olmuştu.
Siyasetin Tüm Cephelerinden Ortak Ses
Muhalefeti, iktidarı derken herkes aynı telden çalıyor. CHP'den İYİ Parti'ye, DEVA'dan Gelecek'e - kim varsa hepsi bu insanlık dışı saldırının karşısında saf tuttu. Aslında düşününce, böyle anlarda siyasi ayrımların ne kadar anlamsız kalabildiğini görüyorsunuz.
AK Parti Sözcüsü Çelik'in sözleri hâlâ kulaklarda: "Masum sivillere yönelik bu saldırı kabul edilemez." Öyle ya, insani yardım konvoyuna saldırmak hangi akla hizmet eder?
Uluslararası Arenada Yalnız Kalan İsrail
Olay şu: İsrail, dünya kamuoyunun gözü önünde insani yardım gemilerini hedef aldı. Bunu yaparken de uluslararası hukukun tüm inceliklerini çiğnedi. Türkiye'nin tepkisi ise sadece sözde kalmadı - İsrail'e çok net bir mesaj verildi: "Bu eylemlerin tüm sorumluluğu İsrail'e aittir."
Peki ya sonrası? Türkiye, uluslararası platformlarda harekete geçmek için kolları sıvadı. BM'ye, İslam İşbirliği Teşkilatı'na - kime ulaşabiliyorsa, bu adaletsizliği anlatmak için seferber oldu.
Sumud Filosu denen şey aslında ne mi? Filistinli sivillere insani yardım götürmek için yola çıkmış gemilerden oluşan bir filo. Yani tamamen insani bir amaç için yola çıkmışlar - ama görünen o ki bazıları için insani yardım bile tehdit olarak görülebiliyor.
Türkiye'nin burada duruşu çok net: İnsani yardım engellenemez, sivillere yönelik saldırılar asla kabul edilemez. Bu prensiplerden taviz yok - olamaz da zaten.