Kim derdi ki bir zamanlar saman kokan, hayvan sesleriyle yankılanan o mekan, bugünlerde Kur'an-ı Kerim tilavetleriyle dolup taşacak? Ağdam'ın unutulmaya yüz tutmuş bu tarihi mabedi, nihayet hak ettiği saygınlığa kavuştu.
Ermeni güçlerin bölgeyi işgal ettiği o karanlık dönemde -inanması güç ama- camiyi ahıra çevirmişlerdi. Adeta bir kültürel mirasa yapılan bu saygısızlık, yıllarca süren bir utanç tablosuydu. Ta ki restorasyon ekipleri işe koyulana kadar...
Zamanın Yaralarını Saran Restorasyon
Restorasyon çalışmaları öyle kısa süreli olmadı, uzun ve titiz bir emek gerektirdi. Ustalar, sanatkarlar adeta nakış nakış işlediler her bir detayı. Caminin orijinal mimarisine sadık kalmak için ellerinden geleni yaptılar - ki bu hiç de kolay değildi, çünkü tahribat oldukça ciddiydi.
Şimdi bakıyorsunuz da, o eski haliyle şimdiki hali arasında dağlar kadar fark var. Yıkık dökük duvarlar yerine pırıl pırıl bir ibadethane yükseliyor artık. Minarelerinden yankılanan ezan sesleri, bir zamanlar duyulan hayvan seslerinin yerini almış durumda.
Toplumsal Hafızanın Yeniden İnşası
Bu restorasyon sadece taşın toprağın onarımı değil aslında. Daha derinlerde, bir toplumun hafızasının tamir edilişinin hikayesi. O camide dedesinin, babasının namaz kıldığını hatırlayan yaşlıların gözlerindeki o ışıltıyı görmeliydiniz.
Genç nesil için ise bambaşka bir anlam ifade ediyor bu açılış. Kökleriyle yeniden bağ kurma, kayıp bir mirası geri kazanma fırsatı sunuyor onlara. Belki de ilk defa o mabedin gerçek kimliğiyle tanışacaklar.
Caminin ibadete açılması, bölgedeki Müslüman nüfus için sadece dini değil, aynı zamanda psikolojik bir dönüm noktası oldu. O eski günlerin acı hatıralarını silerek, umut dolu yarınların kapısını araladı adeta.
Bu restorasyon projesi aslında şunu gösteriyor bize: Tarihi eserler sadece taş yığınları değil, bir milletin hafızasının canlı tanıklarıdır. Onları korumak ve yaşatmak, geçmişle gelecek arasında köprü kurmaktır.