Bolu'dan İstanbul'a Uzanan Büyü: Bolsoy Balesi, AKM'de Romeo ve Juliet ile Seyirciyi Büyüledi!
Bolsoy Balesi AKM'de Romeo ve Juliet ile Büyüledi

Atatürk Kültür Merkezi'nin o muazzam sahnesi perdesini bir başka âleme açtı geçtiğimiz gece. Bolu'dan yola çıkıp İstanbul'a ulaşan bir rüya gibiydi adeta. Bolsoy Balesi, öyle sıradan bir temsil vermedi; seyirciyi alıp Shakespeare'in o unutulmaz aşk hikâyesinin kalbine götürdü.

Prokofiev'in notaları sanki salonda somutlaştı. Her bir keman sesi, Juliet'in odasına uzanan o meşhur balkonu andırıyordu. Dansçıların ayak uçlarındaki her titreşim, genç aşıkların heyecanını, umudunu ve o trajik kaderini anlatırcasına hareket ediyordu. Sahne adeta bir tuval, dansçılar da canlı boyalardı. İnanılmazdı.

Koreografideki Detaylar ve Performanslar

Koreografi, hikâyenin ruhunu yakalamakta son derece başarılıydı. Düellonun gerilimi mi dersiniz, balo sahnesinin ihtişamı mı? Hepsi o kadar ustalıkla işlenmişti ki, seyirci olarak siz de kendinizi Verona'nın taş sokaklarında yürürken buluyordunuz. Baş dansçıların performansı ise kelimenin tam anlamıyla nefes kesiciydi. Romeo'yu canlandıran dansçının Juliet'e uzattığı ellerdeki o kırılgan tutku, sahneden salona yayılıyordu. Juliet ise, masumiyeti ve isyankâr ruhuyla tam bir başyapıt sunmuştu.

Dekor ve kostümler de en az dans kadar etkileyiciydi. Sanki Rönesans İtalya'sından fırlamış gibiydiler. Işıklandırma, hikâyenin dramatik tonlarını vurgulayarak geceye ayrı bir derinlik kattı. Her sahne geçişi, bir sonrakine duyulan merakı körüklüyordu.

Seyirciden Yükselen Alkışlar

Final perdesi kapandığında ise, salondan yükselen o gürültülü alkışı tarif etmek zor. Ayakta alkışlayan seyircilerin yüzlerindeki o büyülenmiş ifade, sanatın insan ruhuna dokunma gücünün bir kanıtıydı adeta. Bolsoy Balesi, sadece bir bale gösterisi sunmakla kalmadı; unutulmaz bir sanat deneyimi yaşattı herkese. AKM gibi bir mekânda böylesine nitelikli bir prodüksiyonu izlemek, İstanbul sanat hayatı için de oldukça kıymetli bir andı.

Kısacası, Bolu'nun gururu Bolsoy Balesi, İstanbul'da adeta bir sanat fırtınası estirdi. Romeo ve Juliet'in ölümsüz hikâyesi, onların yorumuyla bir kez daha hayat bularak, herkesi bir akşamlığına da olsa aşkın ve trajedinin evrensel dilinde buluşturdu. Görmeyenler için gerçekten büyük bir kayıp diyebilirim.