
Bir düşünün: Filipinler'de kahvaltı sofrasında 'Muhteşem Yüzyıl' tartışılıyor, Şili'de sokaklar 'Kara Sevda' finali için boşalıyor. Türk dizileri artık sadece birer dizi değil - ülkemizin sınırlarını aşan kültürel elçilerimiz haline geldiler.
Ekranların Ardındaki Diplomasi
Kim derdi ki bir dizinin jeneriği, onlarca turistin ülkemize akın etmesine sebep olacak? İşin komik yanı, Kültür Bakanlığı'nın milyonlarca lira harcadığı tanıtım kampanyalarından çok daha etkili oldukları ortaya çıktı. (Bunu söylerken bile bakanlık yetkililerinin yüz ifadelerini hayal edebiliyorum!)
Öyle ki:
- Topkapı Sarayı'na gelen turistlerin %68'i bunu diziler sayesinde öğrenmiş
- Yabancı turistlerin 'dizi lokasyonlarını ziyaret' harcamaları son 5 yılda 4 kat arttı
- Netflix'te en çok izlenen 10 yabancı diziden 3'ü Türk yapımı
Peki Nasıl Başardık?
Aslında formül basit görünüyor ama uygulaması zor: Evrensel duyguları yakalayıp, otantik Türk dokunuşlarıyla süslemek. Batı dizilerinden farklı olarak - ki bu bir avantaj - aile bağlarını, tutkulu aşkları ve tarihsel dokuyu ön plana çıkarıyoruz.
Bir İspanyol izleyicinin dediği gibi: 'Sizin dizilerinizde kalp atışlarını duyabiliyorsunuz. Hollywood'un aksine, her şey çok gerçekçi geliyor.'
Rakamlar Konuşuyor
Son verilere göre:
- Türk dizileri 156 ülkede yayınlanıyor
- Yıllık 500 milyon dolarlık bir ihracat geliri sağlıyor
- Dizi çekim lokasyonlarına turist akını %210 arttı
Üstelik bu sadece ekonomik bir başarı değil. Dizilerimiz sayesinde ülkemizin imajı yumuşadı, insanlar Türkiye'ye daha sıcak bakmaya başladı. Belki de en önemli kazanım bu - ki diplomasi kitaplarında buna 'soft power' diyorlar.
Gelelim kritik soruya: Bu başarıyı nasıl sürdürebiliriz? Çünkü - dürüst olalım - her yeni dizi aynı kalitede değil. İzleyiciler artık daha seçici, daha eleştirel...