
İzmir'de hava, tarihin ruhuyla doluydu adeta. Dokuz Eylül'ün o unutulmaz rüzgarı, bu kez 101 yıl sonra bile aynı heyecanı taşıyordu sahile. Herkes sanki o anı yeniden yaşıyor gibiydi—gözlerde aynı gurur, yüreklerde aynı coşku.
Kordonboyu'na akın eden binlerce insan, kırmızıyla beyazın dansını izlemeye gelmişti. Dalgaların usul usul çarptığı kıyıda, bir milletin diriliş destanı yeniden hayat buldu. Genci, yaşlısı, çocuğu... Hepsi aynı duygu etrafında kenetlenmişti. Kimi 'İzmir marşları' söylüyor, kimi gözlerinden süzülen mutluluk gözyaşlarını saklamaya çalışıyordu.
Gökyüzü Ateşten Çiçeklerle Doldu
Ve sonra... O an geldi. Saatler 21.00'ı gösterdiğinde, gökyüzü adeta ateşten çiçeklerle doldu. Havai fişek gösterisi öyle bir coşku yarattı ki, insanların çığlıkları denizin uğultusuna karıştı. Dakikalarca süren bu büyülü an, cep telefonu ekranlarına değil, hafızalara kaydoldu. Çünkü bazı anlar vardır—paylaşılmaz, yaşanır.
Belediye yetkilileri, bu gece için haftalardır hummalı bir çalışma yürüttüklerini söylediler. "Amacımız," diye açıklıyor bir yetkili, "sadece bir kutlama düzenlemek değil, tarihi hissettirmekti. İzmirlilere o ruhu yeniden yaşatmak." Ve sanırım başardılar da.
Dalga Dalga Yayılan Neşe
Sahildeki coşku öyle yoğundu ki, çevredeki sokaklara, evlere, cafelere kadar yayıldı. Restoranlar Türk bayraklarıyla donatılmıştı, vitrinler kırmızı-beyaz temalarla süslenmişti. Garsonlar bile özel dizayn edilmiş formalarıyla hizmet veriyordu müşterilere. Her detay, ince ince düşünülmüştü.
Bir baba, omzunda taşıdığı küçük kızına olanları anlatıyordu: "Bak kızım," diyordu sesi titreyerek, "bu bayrağın dalgalandığı her yer bizim. Bunu asla unutma." İşte bu—nesilden nesile aktarılan bir bilinçti aslında kutlamaların özü.
Gece yarısına doğru kalabalık yavaş yavaş dağılmaya başladığında bile, insanların yüzündeki o gülümseme hiç kaybolmadı. Çünkü biliyorlardı: Bu coşku sadece bir geceye sığmazdı. İzmir ruhu, her dokuz Eylül'de yeniden doğacak—tıpkı 101 yıl önce olduğu gibi.