
Kimileri için sadece bir şehirdir İstanbul. Ama benim için? Ah, o çok daha fazlası. Sanki her köşesinde bir parçamı bırakmışım gibi geliyor. Belki de bu yüzden, yıllar önce o kader anında, "Neden İstanbul?" diye soranlara cevabım hep aynı oldu: "Çünkü burası kalbimin tam orta yerinde."
Düşünsenize, sabahın erken saatlerinde Boğaz'ın üzerine yayılan o pembeli turuncu ışığı... Ya da Balat'ın ara sokaklarında çocuk çığlıklarının karıştığı çay demlenme seslerini? Bunlar sıradan detaylar değil, bir şehrin nabzını tutmanın binbir yolu.
Bir Aşk Hikayesi Gibi
İtiraf ediyorum: İstanbul'a ilk geldiğim gün, iki bavul ve kocaman bir heyecanla inmiştim vapurdan. O an hissettiklerimi tarif etmem imkânsız – bir çeşit elektrik çarpması gibiydi. Şimdi geriye dönüp baktığımda, o anın beni nasıl değiştirdiğini fark ediyorum.
- Tarih kokan sokaklar – her taşın altında yatan hikayeler
- Karma kültür – Doğu'yla Batı'nın dans ettiği bir sahne
- O meşhur İstanbul enerjisi – hiç durmayan, hep akan bir nehir gibi
Bazı şehirler sadece yaşanır. İstanbul ise yaşatır. Belki de aradaki fark budur.
Kaosun Ortasında Huzur Bulmak
Dışarıdan bakanlar için İstanbul, trafiği ve kalabalığıyla ürkütücü gelebilir. Ama işin sırrı şu: Bu şehir size kendinizi kaybetmeyi değil, bulmayı öğretiyor. Küçük bir çay bahçesinde oturup gün batımını izlerken, o meşhur martı çığlıkları eşliğinde, her şey yerli yerine oturuyor birden.
Kim demiş İstanbul'un ruhu yok diye? O ruh, simitçinin tebessümünde, balıkçının ıslığında, sokak kedisinin kıvrılıp uyuduğu bir merdiven boşluğunda saklı.
Neden Başka Değil de İstanbul?
Bana sorarsanız, bu şehir seçilmez aslında. O sizi seçer. Ben de kendimi şanslı hissediyorum – çünkü İstanbul beni kendine çağıran o gizemli fısıltıyı duyabildim. Ve iyi ki de duymuşum!
Şimdi sıra sizde: İstanbul sizi çağırıyor mu? Cevabınız evetse, biliyorsunuz demek ki – bazı şehirler sadece haritada bir nokta değil, bir yaşam biçimidir.