
Hani bazı insanlar vardır, bir toplumun hafızası olurlar ya... İşte Yavuz Bülent Bakiler de tam öyle bir isimdi. Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın mesajındaki o samimi ton, aslında hepimizin hissettiği o derin boşluğu anlatıyor gibiydi.
Erdoğan'ın sözleri öyle sıradan bir başsağlığı mesajından çok daha fazlasını taşıyordu. "Kıymetli şair ve yazar Yavuz Bülent Bakiler'in vefat haberini büyük bir üzüntüyle öğrendim" derken, her kelimesinde gerçek bir acı hissediliyordu. Bu sadece devlet protokolünün gerektirdiği bir mesaj değil, adeta bir dostun diğerine vedaı gibiydi.
Türk Edebiyatının Sessiz Çınarı
Bakiler... Ah, nereden başlasak? Türk diline ve edebiyatına yaptığı katkılar öyle bir iki cümleyle anlatılacak gibi değil. Ömrünü -neredeyse- Türkçe'nin güzelliklerini anlatmaya adamıştı. Şiirleriyle, yazılarıyla, o kendine has üslubuyla hep aramızda olacak.
Cumhurbaşkanı'nın da vurguladığı gibi, geride bıraktığı eserler sadece kütüphane raflarında duran kitaplar değil. Onlar, bir neslin duygularına, düşüncelerine tercüman olmuş metinler. Belki de en önemlisi, Türk dilinin inceliklerini yeni kuşaklara aktarmak için verdiği o mücadele...
Aileden Sevenlere Taziye
Erdoğan'ın mesajındaki şu cümleler özellikle dikkat çekici: "Merhuma Allah'tan rahmet, ailesine, sevenlerine ve edebiyat camiamıza başsağlığı diliyorum." Bu kadar kısa ama bu kadar çok şey anlatan bir ifade. Sadece ailesine değil, tüm bir edebiyat camiasına, tüm okurlarına sesleniş.
Düşünsenize, bir yazar ölür ama aslında ölmez. Kitaplarıyla, dizeleriyle, fikirleriyle yaşamaya devam eder. Bakiler de işte öyle biriydi. Şimdi belki aramızda yok ama "Sivas'a Şiirler"i okundukça, Türkçe üzerine yazdığı denemeler tartışıldıkça hep yaşayacak.
Son bir not daha: Cumhurbaşkanı'nın bu mesajı, aslında sadece bir devlet adamının değil, aynı zamanda bir okurun, bir sevenin duygularını da yansıtıyor. Çünkü edebiyat -ne cliché olacak ama- gerçekten de sınır tanımıyor. Siyasetin, makamların ötesinde, hepimizi birleştiren bir dil olabiliyor.