Tam da yüz yıl önce, 10 Ağustos 1920'de imzalanan o antlaşma... Osmanlı İmparatorluğu'nun son nefesini verdiği, Türk milletinin ise yeniden doğuşunun tohumlarının atıldığı o kritik an. Sevr - adı bile hâlâ tüylerimizi ürpertiyor.
Bir İmparatorluğun Son Nefesi
I. Dünya Savaşı'nın tozları henüz dağılmamıştı ki, galip devletler masaya oturmuştu. Mondros Mütarekesi'yle fiilen başlayan işgal süreci, Sevr'le taçlandırılacaktı. Sanki tarihin en acımasız şakalarından biriydi bu - bir milletin tamamen yok sayılması.
Düşünsenize, ordunuz dağıtılıyor, silahlarınıza el konuluyor, ülkeniz parça parça bölünüyor. İstanbul'da padişah oturuyor ama gerçek güç işgal kuvvetlerinin elinde. İşte Sevr böyle bir ortamda doğdu.
Antlaşmanın Can Alıcı Maddeleri
Maddelere bakınca insanın içi burkuluyor doğrusu:
- Osmanlı ordusu 50.700 kişiyle sınırlandırılıyor, ağır silahlar yasaklanıyor
- Boğazlar uluslararası bir komisyona devrediliyor
- Anadolu'nun dört bir yanı işgal kuvvetlerince paylaşılıyor
- Kapitülasyonlar genişletiliyor, maliye tamamen denetim altına alınıyor
Adeta bir ölüm fermanıydı bu. Ama işin ilginç yanı, bu kadar ağır şartların tam da Türk milletinin uyanışını hızlandırmasıydı.
Direnişin Doğuşu
Sevr imzalandığında Anadolu'da zaten bir kıpırdanış vardı. Mustafa Kemal Paşa'nın 19 Mayıs 1919'daki Samsun çıkışı, adeta bir meydan okumaydı. Sevr ise bu direnişe daha da güç kattı.
Antlaşma Meclis-i Mebusan'da onaylanmadı hiç. Padişah imzaladı ama Ankara'daki Büyük Millet Meclisi tanımadı. Hatta Meclis, antlaşmayı imzalayanları vatan haini ilan etti. Tarihin garip bir tecellisi - aynı topraklarda iki ayrı irade.
Şimdi düşünüyorum da, belki de Sevr olmasaydı, Kurtuluş Savaşı bu kadar hızlı ve kararlı bir şekilde örgütlenemezdi. İnsanın dibe vurduğu yerde, en güçlü direnişi göstermesi gibi bir şey.
Tarihin Dönüm Noktası
Sevr sadece bir antlaşma değildi aslında. Bir milletin kaderiyle oynanıyordu. Ama hesapta olmayan bir şey vardı: Türk halkının ölüm kalım mücadelesindeki inanılmaz direnci.
Lozan'la gelen zafer, Sevr'in yıkılışı oldu. Bugün baktığımızda Sevr, bize sadece acı bir hatıra değil, aynı zamanda milli birlik ve beraberliğin ne kadar hayati olduğunu hatırlatan bir ders.
Sonuçta Sevr, tarihin çöplüğüne atıldı. Ama unutmayalım - tarih tekerrürden ibarettir derler. Belki de bu yüzden, bu antlaşmayı hatırlamak ve anlamak, bugün bile bu kadar önemli.