
Tam da şu an, her şeyin değişmek üzere olduğu o kritik eşikteyiz. Ersin Celik, gemiden yaptığı o canlı yayında kelimelerle anlatılması güç bir enerji taşıyordu - adeta tarihin sayfalarını çeviren bir rüzgar gibi.
"Sumud" denen o inatçı, dirençli felsefe... Filistin topraklarında yeşeren ama tüm insanlığa seslenen bir yaşam biçimi. Kimileri için sadece bir kelime, ancak aslında bir varoluş manifestosu.
Mavi Marmara'nın Hayaletleri ve Yaşayan Mirası
Hatırlıyor musunuz? Mavi Marmara... O gemide yaşananlar sadece bir olay değildi, bir dönüm noktasıydı. Ve işte şimdi, aradan geçen onca yıla rağmen, o ruh yeniden canlanıyor. Sanki zamanın içinde saklanmış bir mesaj gibi.
Celik'in aktardığına göre, artık "geri dönüşü olmayan saatlere" girdik. Bu ne demek mi? Şöyle düşünün: Bir nehirde akıntıya karşı kürek çekmekten vazgeçip, akıntının sizi götüreceği yeni ufuklara yelken açmak gibi.
Felsefenin Pratiğe Dönüşüm Anı
Sumud felsefesi - o pasif bir bekleyiş değil, aktif bir duruş aslında. Toprağa bağlılıkla, aidiyetle ilgili ama aynı zamanda evrensel. Celik'in vurguladığı gibi, "insanlık için yeni bir dil" bu.
Belki de en çarpıcı olanı... Bütün bu sürecin canlı yayınla aktarılması. Anbean, samimi, filtresiz. Seyirciyi olayın içine çeken o ham gerçeklik hissi. Sosyal medya çağında bile nadir rastlanan bir dürüstlükle.
Peki ya sonra? İşte asıl mesele burada başlıyor. Sumud'un taşıdığı o derin anlamın günlük hayata nasıl yansıyacağı. Değişim rüzgarlarının nereye vuracağı. Celik'in dediği gibi, "artık hiçbir şey eskisi gibi olmayacak" - ve belki de bu, umudun ta kendisi.