Düşünsenize, bir karar veriyorsunuz ve o kararın dalga dalga yayılan etkileri yıllarca peşinizi bırakmıyor. İnsanın içine işleyen o ağır sorumluluk duygusu... Kim bilir kaçımız gece yastığa başımızı koyduğumuzda benzer hislerle boğuşuyoruz?
Son zamanlarda alınan bazı kararlar var ki -açıkçası- insanın aklını başından alıyor. Nasıl mı? Şöyle anlatayım: Bir yanda günlük hayatın olağan akışı, diğer yanda geleceği şekillendirecek meseleler. İkisinin arasında sıkışıp kalmak... Eh, kolay değil yani.
İşin Aslını Anlamak
Aslında mesele sandığımızdan daha derin. Bakın, şu son dönemde yaşananlara bir göz atalım:
- Öncelikle, toplumun farklı kesimlerinden gelen tepkiler oldukça çeşitli
- İkinci olarak, uzmanların görüşleri bazen birbiriyle çelişiyor
- Ve en önemlisi -bana kalırsa- insanların kafası gerçekten karışık
Peki ne yapmalı? İşte can alıcı soru bu! Belki de cevap, her şeyi siyah beyaz görmekten vazgeçmekte yatıyordur. Kim bilir...
Geleceğe Bakış
Geleceği düşünmek -insanoğlunun en büyük meziyeti ve aynı zamanda en büyük handikapı. Bir yanda 'şimdi'yi yaşama arzusu, diğer yanda yarınlara dair kaygılar. İkisini dengelemekse neredeyse cambazlık gerektiriyor.
Son gelişmeleri değerlendirirken, insan ister istemez şunu düşünüyor: Acaba bugün attığımız imzalar, yarın hangi kapıları açacak? Ya da daha da önemlisi, hangi kapıları bir daha asla açılmamak üzere kapatacak?
Bazı kararlar var ki -itiraf edeyim- üzerinden yıllar geçse de insanın içini kemirmeye devam ediyor. Tıpkı eski bir yaranın, hava değişimlerinde yeniden sızlaması gibi...
Son Söz Yerine
Her şeyi bir kenara bırakalım ve şu basit soruyu soralım: Gerçekten yaptıklarımızın, söylediklerimizin, kararlaştırdıklarımızın arkasında durabiliyor muyuz? Cevabı herkesin kendi vicdanında araması gereken bir soru bu.
Belki de mesele, 'vebalin altından kalkmak' değil, o vebalin altına hiç girmemekte yatıyordur. Ne dersiniz?