
Atina'daki gazete ofislerinde bugünlerde kağıtlar havada uçuşuyor - hem kelimenin tam anlamıyla hem de mecazi olarak. Yunan medyasının önde gelen isimleri, ülkelerinin son dönemdeki diplomatik hamlelerini (ya da eksikliğini) masaya yatırırken, seslerindeki hayal kırıklığı gizlenemiyor.
Öyle ki, 'Türkiye masada var, biz yokuz' cümlesi artık sadece bir manşet değil, adeta bir çığlığa dönüşmüş durumda. Bu, basit bir kıskançlık meselesi değil elbette. Daha ziyade, komşunun diplomatik sahne ışıklarında parladığını izlerken kendi sandalyelerinin boş kalmasının yarattığı rahatsızlık.
Diplomasi Sahnesinde Gölgede Kalmak
Kim derdi ki Yunan gazeteleri bir gün 'Acaba biz nerede hata yaptık?' başlıkları atacak? Ama işte oldu. Özellikle son aylarda Türkiye'nin bölgesel ve uluslararası platformlarda artan görünürlüğü, Atina'da ciddi bir özfarkındalık krizine yol açmış gibi görünüyor.
Aslında mesele sadece bir 'masada yer alma' meselesi değil. Daha derinlerde, Yunanistan'ın kendi dış politika önceliklerini nasıl konumlandırdığına dair temel sorular yatıyor. Ve bu soruların cevapları pek de iç açıcı değil.
Medyadan Yükselen Eleştiri Okları
Yunan gazetelerinin bugünkü manşetleri adeta bir ortak dil konuşuyor:
- Diplomatik inisiyatif kaybı
- Bölgesel dengelerde marjinalleşme riski
- Türkiye'nin artan etkinliği karşısında pasif kalma
Bu eleştiriler sadece muhalefetten gelmiyor üstelik. Hükümet yanlısı yayınlar bile -ister istemez- konuyu ele almak zorunda hissediyor kendini. Sanki odadaki fili görmezden gelmek artık mümkün değil.
Ve işin ilginç yanı? Bu özeleştiri dalgası, Yunanistan'ın geleneksel olarak güçlü olduğu diplomasi alanında yaşanıyor. Tarihsel olarak 'soft power'ın efendilerinden biri sayılan bir ülke için oldukça sıra dışı bir durum.
Peki Ya Türkiye'nin Hamleleri?
Türkiye'nin son dönemdeki diplomatik atağını görmezden gelmek mümkün değil. Ankara, bir yandan geleneksel müttefikleriyle ilişkilerini yeniden tanımlarken, diğer yandan yeni iş birlikleri geliştiriyor. Bu çok yönlü diplomasi, Yunanistan'ın daha geleneksel yaklaşımıyla tezat oluşturuyor.
Aslında durum şu: Türkiye satranç tahtasında birden fazla hamleyi aynı anda düşünürken, Yunanistan hâlâ geleneksel dama oyununa odaklanmış görünüyor. Ve aradaki bu stratejik fark, sonuçlara da yansıyor.
Kim bilir, belki de bu eleştiriler Yunanistan için bir uyanma çağrısıdır. Ya da en azından, mevcut dış politika paradigmasını yeniden değerlendirme fırsatı. Çünkü diplomasi dediğin şey -biraz da- doğru masalarda doğru zamanda oturabilmekten geçiyor.
Sonuç olarak, Yunan basınındaki bu iç hesaplaşma sadece bir medya öyküsü değil. Daha ziyade, bölgesel dengelerin yeniden şekillendiği bir dönemde bir ülkenin kendi konumunu sorgulama çabası. Ve bu sorgulamanın sonuçları, sadece Atina için değil, tüm bölge için önem taşıyacak gibi görünüyor.