İstanbul denilince akla hemen o muhteşem boğaz manzarası ve tarihle iç içe geçmiş yapılar geliyor değil mi? İşte tam da bu noktada, Çubuklu sırtlarında adeta bir taç gibi oturan Hıdiv Kasrı, belki de en az bilinen ama en çok hayranlık uyandıran mekanlardan biri.
Aslında hikaye 1907 yılına uzanıyor - o zamanlar Mısır'ın son hıdivi olan Abbas Hilmi Paşa, İtalyan mimar Delfo Seminati'ye "Bana öyle bir ev yap ki, hem Boğaz'ı kucaklasın hem de Doğu'yla Batı'nın ruhunu taşısın" demiş olmalı. Sonuç? Tam anlamıyla nefes kesici!
Mimari Bir Rüya Gibi
Art Nouveau akımının İstanbul'daki belki de en çarpıcı örneklerinden biri bu kasır. Dışarıdan baktığınızda sizi karşılayan o zarif kulesi ve ferah teraslarıyla insanı büyülüyor. İçeri adım attığınızda ise - ah, içerisi apayrı bir dünya gerçekten.
Oymalı tavan süslemeleri, rengarenk vitray pencereleri ve her köşesine sinmiş o tarihî dokusu... Sanki zamanın durduğunu hissediyorsunuz. Kimi odalarında Mısır motifleriyle dans ederken, bir diğerinde Avrupa'nın zarafetine tanık oluyorsunuz.
Zamanda Yolculuk
Yıllar içinde neler görmemiş ki bu duvarlar! Önce Hıdiv ailesinin konutu, sonra belediyenin himayesi - hatta bir dönem restorasyon için kapalı kalmış. Ama 1984'te o ünlü restorasyondan sonra, 1985'te halka açılmış ve artık bir kültür sanat merkezi olarak hizmet veriyor.
Günümüzde ise - size küçük bir sır vereyim - sadece tarihî bir yapı olmanın çok ötesinde. Düğünlerin, özel davetlerin, kültür etkinliklerinin vazgeçilmez adresi haline gelmiş durumda. Düşünsenize, Boğaz'ın tam ortasında, yemyeşil bir bahçenin içinde, asırlık çınarların gölgesinde bir nikah töreni...
Görülmesi Gereken Yerler
- Ana Salon: Tavan işlemeleri ve avizeleriyle tam bir görsel şölen
- Kule Odası: 360 derece Boğaz manzarası için birebir
- Bahçe: Yürüyüş yapmak ve fotoğraf çekmek için ideal
- Teras: Gün batımını izlemek için en mükemmel nokta
Eğer yolunuz Beykoz'a düşerse - ki düşsün isterim - Çubuklu Sahili'nden yukarı doğru tırmanırken bu gizli hazineyi mutlaka ziyaret edin. Çayınızı yudumlarken Boğaz'ın o büyüleyici manzarasına karşı, tarihin sayfalarında kaybolup gitmek gibisi yok gerçekten.
Son bir not - hafta sonları biraz kalabalık olabiliyor, benden söylemesi. En iyisi sakin bir hafta içi gününde gitmek. O zaman bu muhteşem yapının büyüsünü daha iyi hissedebilirsiniz.