İstanbul'un o her zamanki ışıltılı gecesine bu kez bambaşka bir büyü sinmişti. Zorlu PSM'nin kapılarından içeri adım atar atmaz insanı saran o elektrik - evet, cazın tartışmasız kraliçesi Diana Krall sahne alacaktı ve salondaki herkes bunun farkındaydı.
Perde açıldığında ise... Ah, o anı tarif etmek gerçekten zor. Piyanonun başına geçtiğinde sanki tüm dünya sessizliğe büründü. Parmakları tuşlara dokunduğunda çıkan ilk notalar, adeta zamanın durduğunu hissettirdi hepimize.
Sadece Bir Konser Değil, Bir Yaşam Deneyimi
Diana'nın bu seferki performansı gerçekten farklıydı. Belki de pandemi sonrası dünyanın hepimize öğrettiği o kırılgan güzelliği daha fazla hissediyorduk. 'The Look of Love' şarkısını söylerken gözlerindeki o derin anlam... Sanki her bir kelimeyi ilk kez söylüyormuş gibi taptaze ve samimiydi.
Şunu itiraf etmeliyim ki - Diana Krall'ı dinlemek sadece müzik dinlemek değil, adeta bir ruh yolculuğuna çıkmak gibi. Piyanonun tuşlarından dökülen her nota, sanki hayatın ta kendisiydi. Kimi zaman coşkulu, kimi zaman hüzünlü, ama her zaman gerçek.
Sahnede Bir Zanaatkâr
Onu izlerken aklıma hep şu geliyor: Bu kadın sadece şarkı söylemiyor, müziği adeta dokuyor. Parmaklarının piyano tuşları üzerindeki hakimiyeti, sesinin o eşsiz tınısıyla birleşince ortaya çıkan şey... Kelimelerle anlatılması güç bir sihir gerçekten.
Konser boyunca seyircilerle kurduğu o sıcak diyaloglar... Ara sıra yaptığı espriler, samimi gülüşü. İnsana "İşte bu yüzden konserlere gidiyoruz" dedirtiyor. O anları yaşamak, kayıtlardan dinlemekten çok farklı.
Set Listesi ve Unutulmaz Anlar
- 'Let's Face the Music and Dance' ile başlayan büyülü yolculuk
- 'Besame Mucho'nun o efsanevi yorumu - dinleyen herkesi kendinden geçiren
- 'East of the Sun' ile süzülen o akşamüstü hüznü
- Ve elbette 'The Girl in the Other Room' - belki de en kişisel şarkılarından biri
Her şarkıda farklı bir Diana Krall gördük aslında. Kimi zaman kırılgan bir sevgili, kimi zaman güçlü bir kadın, kimi zaman de hayatın tüm zorluklarını görmüş bilge bir sanatçı.
Konser bittiğinde salondan çıkan herkesin yüzündeki o tatlı şaşkınlık... Sanki hepimiz aynı rüyayı görmüş ve yeni uyanmıştık. İstanbul gecelerine bir kez daha unutulmaz bir anı kazınmıştı. Diana Krall'ın müziği, Boğaz'ın serin sularına karışıp gitti, ama ruhta bıraktığı iz çok daha kalıcı oldu.