
Sinema dünyasının belki de en beklenmedik anlarından biri yaşandı geçenlerde. Oscar heykelciği elindeyken, o kırmızı halılı, ışıltılı dünyanın tam kalbinde, acımasız bir gerçeğin sesi yankılandı. Jonathan Glazer -evet, 'The Zone of Interest'in dahili yönetmeni- sadece filmini anlatmakla yetinmedi. Vicdanını konuşturdu.
Öyle sıradan bir teşekkür konuşması değildi yaptığı. Adeta bir çığlıktı. İsrail'in Gazze'de yürüttüğü -ki kendisinin de Yahudi kökenli olduğunu unutmayalım- operasyonları "insanlık dışı" diye niteleyerek, tarihe geçecek bir protestoya imza attı. "Bizim filmin temel mesajı, böyle bir zulmün bir daha asla yaşanmaması gerektiğidir" dedi. Peki ya sonrası? Herkesi derinden sarsan o cümleler: "Bugün burada, bir Holokost kurbanının torunu olarak, İsrail'in Gazze'deki çocukları, kadınları ve yaşlıları rehin alıp öldürmesini temsil etmekten kaçınmak için konuşuyorum."
Sanatın Sessiz Çığlığı: Ödül Gecesinden Siyasi Manifestoya
Glazer'ın bu cesur çıkışı, salondaki binlerce kişiyi derinden etkiledi. Kimi şaşkın, kimi destekleyici bakışlarla izledi onu. Ama o, durmadı. Sözlerini, "İsrail'in Gazze'de yürüttüğü bombardımanın son bulmasını talep ediyoruz" diyerek sürdürdü. Ve ekledi: "İsrail ile tüm bağların koparılması gerekiyor." Bu, bir Oscar töreninde duyulabilecek en sert ve en politik tepkilerden biriydi belki de.
Peki neden? Neden böyle bir risk aldı? Cevap basit aslında: İnsanlık. Kendisi, Holokost'ta hayatını kaybeden milyonların anısına saygı duruşunda bulunurken, aynı acıların bugün Filistinlilere yaşatılmasına sessiz kalamayacağını gösterdi. "Holokost'ta ölenlerin anısını, Gazze'deki çatışmada araçsallaştırmayı reddediyoruz" sözleri, salonda çıt çıkmamasına neden oldu.
Dünya Tepkisi: Destek ve Sessiz Kalma Arasında
Glazer'ın bu çıkışı, elbette derhal geniş yankı buldu. Sosyal medyada bir taraftan büyük destek görürken, diğer taraftan -ne yazık ki- eleştiriler de aldı. Bazı çevreler, "sanat ve politikanın karıştırılmaması gerektiğini" savunurken, insan hakları örgütleri ve aktivistler, bu cesur duruşu takdirle karşıladı.
Oscar tarihi, aslında benzer protestolara yabancı değil. Geçmişte de Vietnam Savaşı, ırkçılık karşıtı hareketler ve diğer küresel meseleler, bu büyülü gecede kendine yer bulmuştu. Ama Glazer'ınki kadar kişisel, kadar yürek paralayıcı bir çıkış nadir görülmüştür. Kendi kimliğine, kendi tarihine karşı çıkmak... İşte bu, gerçek bir vicdan muhasebesi.
Peki ya sonuç? Belki hemen somut bir değişim olmayacak. Ama Glazer, dünyanın en çok izlenen gecesinde, milyonlarca insana unuttukları bir şeyi hatırlattı: Sanat, sadece eğlence değildir. Bazen en acımasız gerçeklerin, en süslü salonlardaki yansımasıdır.
Ve belki de en önemlisi: Tarih, bugünü yazanların değil, bugüne itiraz edenlerin omuzlarında yükselecek.